İLK EVİN kurucu ailenin engelli çocukları ile ilgili karşılaştıkları sıkıntılardan ve eksiklerden yola çıkarak bu sorunlara çözüm bulmak amacıyla kurulmuştur.
Kurucu aile, ülkemizde engellilere yönelik hizmet veren tüm kurum ve kuruluşları inceleyip yurt dışındaki kurum ve kuruluşların imkânlarını araştırmıştır.
Eğitim alanında engellilerin yurtdışında rahatlıkla ulaşabileceği imkânların çoğunu, ülkemizin kısıtlı koşullarında kendi bünyesinde bulundurmayı hedeflemiştir.
Zihinsel yetersizliği olan birey, zihinsel işlevler bakımından ortalamanın iki standart sapma altına farklılık gösteren, buna bağlı olarak kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerinde eksiklikleri ya da sınırlılıkları olan, bu özellikleri 18 yaşından önceki gelişim döneminde ortaya çıkan ve özel eğitim ile destek eğitim hizmetlerine ihtiyaç duyan bireydir.
Hafif düzeyde zihinsel yetersizliği olan bireyler; zihinsel işlevler ile kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerinde hafif düzeydeki yetersizliği nedeniyle özel eğitim ile destek eğitim hizmetlerine sınırlı düzeyde ihtiyaç duyan bireylerdir.
Orta düzeyde zihinsel yetersizliği olan bireyler; zihinsel işlevler ile kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerindeki sınırlılık nedeniyle temel akademik, günlük yaşam ve iş becerilerinin kazanılmasında özel eğitim ile destek eğitim hizmetlerine yoğun şekilde ihtiyaç duyan bireylerdir.
Ağır düzeyde zihinsel yetersizliği olan bireyler; zihinsel işlevler ile kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerindeki eksikleri nedeniyle öz bakım becerilerinin öğretimi de dahil olmak üzere yaşam boyu süren, yaşamın her alanında tutarlı ve yoğun özel eğitim ve destek eğitim hizmetine ihtiyacına olan bireylerdir.
Zihinsel yetersizliği olan bireylerin dikkat, bellek, öğrenme, dil gelişimi, akademik beceri, sosyal gelişim ve psikomotor gelişim gibi alanlarda desteğe ihtiyaçları bulunmaktadır.
Zihinsel Engelli Bireyler Destek Eğitim Programı ile bireylerin;
Bedensel yetersizliği olan birey; doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası dönemde herhangi bir nedene bağlı olarak iskelet (kemik), kas ve sinir sistemindeki bozukluklar sonucu, bedensel yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybeden, toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük yaşamdaki gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan, bu nedenlerle korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan bireydir.
Çeşitli nedenlerle kaba ve ince motor gelişim becerileri olumsuz yönde etkilenmiş bu bireylerin kendilerinden beklenen fonksiyonel hareket ve becerileri yerine getirmeleri değişik derecelerde kısıtlanmıştır. Bu duruma yol açabilecek ve sıklıkla karşılaşılan nedenler şunlardır;
1. Serebral Palsi (SP veya CP):
Gebelik süresinin başından yaklaşık 2 yaşın sonuna kadar gelişmekte olan beynin değişik nedenlerle zarar görmesi sonucu ortaya çıkan duygu, algı ve hareket bozukluğudur. Ortaya çıkan durumun ağırlığı, beynin zedelenme derecesine, hasarın yerine ve bireyin yaşına bağlıdır. Vücudun tamamını etkileyen şekli tetraparezi (kuadriparezi), daha çok bacakların etkilendiği şekli diparezi (dipleji), vücudun bir yarısının etkilenmesi hemiparezi, tek kol veya tek bacak etkilenmesi monoparezi olarak adlandırılır.
2. Merkezi sinir sistemini etkileyen dejeneratif, metabolik ve genetik kökenli hastalıklar:
Motor gelişim geriliğine bağlı hareket ve fonksiyon kayıplarına yol açar. Down sendromu, Joubert sendormu, Rett sendromu, Prader-Willi sendromu, Williams sendromu örnek durumlardan bazılarıdır.
3. Mental Motor Retardasyon (Mental Motor Gerilik):
Zekâ, duygu ve motor bozuklukların çeşitli oranlarda bir arada görüldüğü durumu ifade eden genel bir başlıktır.
4. Doğuştan kol felci (Brakial Pleksus Yaralanması):
Doğum sırasında kola giden sinirlerin zedelenmesine bağlı olarak ortaya çıkan, hareket ve duyguyu etkileyen felç durumudur. Tek taraflıdır ve etkilenen kolda tamamen bir felç durumu olabileceği gibi ağırlıklı olarak elde ya da omuz çevresindeki kasların zayıflığı ile de seyredebilir.
5. Omurilik kapanma defektleri (Spina Bifida-Meningomyelosel):
Omuriliğin ve omurilik sıvısının dışarıya doğru kese şeklinde fıtıklaştığı ve bacaklarda tek ya da çift taraflı değişen derecelerde felçlere neden olan bir hastalıktır. Bazı bireylerde beyin omurilik sıvısının dolaşımının beyin içinde kapalı kalması sonucu beyinde birikmesi ve buna bağlı başın büyüdüğü (hidrosefali) görülebilir.
6. Doğuştan kas hastalıkları:
İskelet kaslarının yapısındaki bozulma ve buna bağlı ilerleyici kas güçsüzlüğü ile seyreden, doğumdan itibaren ortaya çıkan durumlardır. Kas güçsüzlüğünün yanı sıra eklem sertlikleri, şekil bozuklukları ve ilerleyici sakatlık meydana gelebilir.
7. Travma nedenli merkezi sinir sistemi yaralanmaları:
Çoğunlukla trafik kazası, yüksekten düşme, ateşli silah yaralanmaları gibi kazalar sonucunda oluşmakta ve sinir sisteminde geçici ya da kalıcı engele neden olmaktadır.
8. Süreğen hastalıklardan kaynaklanan motor gelişim gerilikleri:
Doğuştan ya da sonradan oluşabilen, yaşam boyu devam eden ve/veya ilerleyici, ince ve kaba motor gelişim becerilerinde yetersizlik ortaya çıkan durumları tanımlar (epilepsi, osteogenesis imperfekta gibi).
Bedensel Engelli Bireyler Destek Eğitim Programı ile bireylerin:
Yaygın Gelişimsel Bozukluk (YGB) (ya da son dönemlerde eş anlamlısı olan adı Otizm Spektrum Bozuklukları, OSB), sosyalleşme ve iletişim gibi çoklu temel fonksiyonların gelişmesinde gecikmeleri de içeren bir spektrum bozukluğudur. Erken çocukluk döneminde başlayıp, sosyal etkileşim, dil gelişimi ve davranış alanlarında yetersizliklere sahip olma durumudur. Davranış sorunları, yineleyici, sınırlı ilgi ve davranışları kapsamaktadır. Bu durumlar ise gelişimin birçok alanını etkileyerek kalıcı ve süreğen işlev bozukluklarına yol açabilmektedir.
Yaygın Gelişimsel Bozukluklar, 5 (beş) bozukluktan oluşan bir grup olarak sınıflandırılmıştır:
1. Otizm
Karşılıklı sosyal etkileşimde, sözel iletişimde bozukluklar ve stereotip davranış örüntüsü belirgin özellikleridir. Otizmli bireylerin önemli bir bölümünde beyindeki anormal elektrik hareketlerine bağlı olarak nöbet, istemsiz hareketler, bilinç yitimi, vb. nörolojik sorunlar da görülebilir. Otizmin kalıtsal olabileceği yönünde bulgular vardır, ancak buna yol açan gen ya da genler henüz bulunmuş değildir. Otizmli bireylerde farklı düzeylerde zekâ geriliği ya da aksine çok güçlü bellek, müzik yeteneği vb. üstün özellikler görülebilir. Erkeklerdeki yaygınlığı ise kızlardan yaklaşık dört kat fazladır.
2. Rett Sendromu
Özellikle kız çocuklarında görülen nörolojik bir durumdur. Rett sendromlu bireyler, 6-18 aylık olana kadar normal veya normale yakın bir gelişim gösterirken, bu süreden sonra geçici durgunluk veya gerileme sürecine girer, iletişim kurma becerisini yitirir ve ellerini birbirine kenetler. Ardından stereotipik el hareketleri, yürüyüş bozuklukları ve kafa gelişiminde gözle görülebilir bir yavaşlama ortaya çıkar. Nöbet geçirme, uyanıkken düzensiz soluk alıp verme gibi problemlerle de karşılaşabilir. Rett sendromu, teşhisi zor bir durumdur.
3. Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu
Doğumdan itibaren en az iki yıl tamamen normal bir gelişim kaydedilirken genelde 3-4 yaş arası belirtileri görülmeye başlar. Birey zekâ, dil ve sosyal işlevlerinde birkaç ay içinde deteryasyon (yıkım) gösterir. Ağır zihinsel gerilik ve lokodistrofiyle (ilerleyici çocuk nörolojisi hastalıkları) birlikte görülmektedir. Aktivitede artış, huzursuzluk ve anksiyete bulguları ile başlayıp konuşma ve diğer yetilerde kayıplar ile devam eder. Sebebi bilinmemektedir.
4. Asperger Sendromu
Tipik olarak otizmli bireylerde görülen sosyal ilişki ve iletişim sorunlarının yanı sıra sınırlı ilgi alanı görülmektedir. Çok sınırlı konularda ve dar çerçeveli alanlarda derin bilgilere sahiplerdir. Zamanında konuşmaya başlar, aşırı bilgiçlik gösterirler ve el becerilerinde özel sorunlar görülebilir. Bireyler normal veya üstün zekâya sahiptirler. Mekanik oyuncaklara düşkünlük, amaçsızca nesne toplama, kurallara sıkıca bağlılık, soğuk ve mesafeli bir görünüm, akılcı ve heyecansız yorumlama, davranış sorunlar, jest, mimik ve vücut dilini kullanmada sorunlar diğer belirtileridir. Genetik ilişki genelde baba ve oğul arasında kurulur.
5. Başka türlü adlandırılamayan bozukluk (Atipik Otizm)
Dil ve sosyal iletişimle ilgili sorunlar, dilin amaca yönelik kullanımındaki sorunlar, aşırı çekingenlik, aşırı utangaçlık, gündelik ve özel yaşamında belli ilkelere aşırı katı yaklaşım ve bağlılık gibi durumlarla ilişkili olarak göz önüne alınabilen bir durumdur. Fakat otizme kıyasla ilerleyen yaşla tanı değişebilir veya kaybolabilir. İyi eğitimle ve elverişli şartlarda tamamen normale dönebilir. Hafif otizmden ayırması zor bir durumdur.
Yaygın Gelişimsel Bozukluklar Destek Eğitim Programı ile bireylerin:
Özel Öğrenme Güçlüğü, zekâsı normal ya da normalin üstünde olan bireylerin, standart testlere göre yaş, zekâ düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda okuma, matematik ve yazılı anlatım düzeyinin beklenenin önemli ölçüde altında olmasıyla tanısı konulan bir durumdur. Okuma bozukluğu (disleksi), yazılı anlatım bozukluğu (disgrafi), matematik bozukluğu (diskalkül) ve başka türlü adlandırılamayan öğrenme bozukluğu alt gruplarını içermektedir.
Özel Öğrenme Güçlüğü olan birey, öğrenmede çok önemli olan bilgiyi işleme sürecinin (bilginin alınması, düzenlenmesi, bellekte depolanması ve iletilmesi) bir kısmında ya da hepsinde sorun yaşayabilir. Okul öncesi döneminden itibaren dil, algı, kavram, motor-koordinasyon, bellek, dikkat-konsantrasyon, sıralama, organizasyon, duygusal-sosyal alanlarda güçlükler görülebilir. Öğrenme için gerekli olan bilişsel strateji geliştirebilme güçlüğü yaşayabilirler. Akademik alanlarda yetersizlikleri vardır, fakat tüm belirtileri taşımayabilir ve/veya bu belirtileri farklı yoğunlukta gösterebilirler.
Bu bireylerin güçlü ve yetenekli oldukları alanlar da bulunmaktadır; meraklı ve çevrelerine karşı ilgili olabilirler, ilgi duydukları alanlarda daha kolay kavrayabilirler, sözcükler yerine resimlerle düşünebilirler, sezgisel yolla problem çözme becerileri ve hayal güçleri gelişmiş olabilir, yaratıcıdırlar ve pratik çözüm yolları bulabilirler.
Özel Öğrenme Güçlüğü Destek Eğitim Programı ile bireylerin:
İşitme kaybı, doğuştan veya sonradan olan problemler nedeniyle işitme duyarlılığında meydana gelen azalmadır. İşitme engeli ise, işitme duyarlılığındaki azalmanın bireyde ortaya çıkardığı yetersizlikler durumudur.
İşitme engeli olan birey, işitme yoksunluğu nedeniyle öğrenmeye en uygun yaşlarda, konuşma ve dili öğrenme fırsatını kaçırmakta ve hem anlama hem de konuşma becerilerinde sorunlar yaşamaktadır. Konuşma ve dil sorunlarına bağlı olarak da bilişsel, motor koordinasyon, duygusal-sosyal, eğitim-öğretim, mesleki ve toplumsal alanlarda da güçlük çekmektedirler.
İşitme engelli bireyin dil ve konuşma gelişimini etkileyen farklı faktörler bulunmaktadır:
İşitme kaybı ile ilgili etkenler:
İşitme kaybının tipi, derecesi, şekli ve nedeni gibi.
İşitme ile ilgili sunulan odyoloji hizmetlerine bağlı etkenler:
İşitme kaybının tanılandığı yaş ile işitme cihazının kullanılmaya başlandığı yaş, işitme kaybına uygunluğu ve ayarlanması, tam gün sürekli kullanılması, etkin kullanımı, kullanıldığı eğitim ortamlarında akustik düzenlemenin yapılması ve işitme kaybının belirli aralıklarla odyolojik yönden değerlendirilmesi ve yeni teknolojik cihazların denenmesi gibi.
Sunulan genel eğitim ve özel eğitim hizmetlerine bağlı etkenler:
Tanı ve cihazlandırma ile başlayan aile eğitimi ve danışmanlık hizmetleri, erken eğitim ile kritik dönemin değerlendirilmesi, yaşıtları ile birlikte oyun fırsatlarının sağlanması, işitme kaybına ve bireyin özelliklerine uygun düzeyde ve hızda gelişim sağlanıp sağlanmadığına ilişkin eğitsel değerlendirme gibi.
Birey ile ilgili etkenler:
Bireyin yaşı, cinsiyeti, kişilik özellikleri, bilişsel düzeyi, öğrenme stili ve ek engeli olup olmaması gibi.
Aile ile ilgili etkenler:
Ailenin çocuk yetiştirme tutumları, engeli kabul düzeyi, iletişim tarzı, disiplin tarzı, sosyo-ekonomik düzeyi, eğitim ve kültürel düzeyi, bireyle ilgili eğitim planlanmasına ne düzeyde katılabildiği, evde bireyle ilgili eğitimi ne düzeyde uygulayabildiği, bireye çevreyi ve dünyayı tanımasına yardımcı olabilecek nitelikli yaşantıları ne oranda sağlayabildiği gibi.
İşitme Engelli Bireyler Destek Eğitim Programı ile bireylerin:
Dil ve Konuşma Güçlüğü, bireyin, sözel, sözel olmayan veya grafik sembol-işaret sistemlerini kullanarak iletişim kurma (alma, gönderme, işlemleme, kavrama-anlama) yetisindeki kişisel, sosyal, eğitim ve iş hayatını etkileyen durumdur. Bu durumlarda işitme, dil ve konuşma süreçleri hafif düzeyden çok ağır düzeye yayılan gelişimsel ya da edinilmiş (sonradan ortaya çıkan) olarak etkilenebilir. Tıbbi nedene dayalı olabileceği gibi belirli bir nedene bağlı olmayabilir ve/veya çeşitli engel gruplarına ikincil olarak eşlik edebilir.
Dil ve Konuşma Güçlükleri ana hatlarıyla 5 (beş) alt grupta modüler olarak toplanmıştır:
1. Sesletim (artikülasyon) ve Ses Bilgisi (fonoloji) Bozuklukları
Konuşma seslerinin ve dile ait ses birimlerin beklenenden farklı olarak sesletimi; ve ana dilin ses sistemi ve ses birleşimlerini düzenleyen kuralları anlama ve kullanmada güçlüktür. Konuşma sesinin özelliklerinde çarpıtılmalar, bir ses yerine başka ses kullanma, ses düşürme, ekleme, arka sesleri öne getirme ya da sürtünmeli sesleri durak sesi olarak çıkarma gibi eksikler görülebilir.
2. Akıcı Konuşma Bozuklukları
Konuşmada beklenenden farklı hız, ritim gözlenmesi, ses, hece, sözcük ya da sözcük öbeği tekrarları, uzatmalar veya bloklar biçiminde konuşma akışının kesintiye uğramasıdır. Aşırı gerginlik, çabalama davranışları ve ikincil davranışlar da eşlik edebilir.
3. Ses Bozuklukları
Bireyin yaşına ve cinsiyetine uygun olmayan ses üretimi ve/veya ses kalitesinin, perde (ton), şiddet, rezonans ve/veya süre gibi özelliklerinde ortaya çıkan durumlardır.
4. Gelişimsel Dil Bozuklukları
Konuşma, yazı ve/veya diğer sembol sistemlerinin alıcı (algılanması-anlaşılması) ve/veya ifade edici (kullanılması) boyutlarında dilin biçim bilgisi (morfoloji), söz dizimi (sentaks), anlam bilgisi (semantik), edim bilgisi/kullanım bilgisi (pragmatik) alt sistemlerini kapsayan durumlardır. Doğuştan veya bebeklik/çocukluk çağında ortaya çıkan gelişimsel nitelik taşır.
5. Edinilmiş Dil Bozuklukları
Dil kazanıldıktan sonra çoğunlukla ergenlik döneminde ya da yetişkin yaşlarda herhangi bir nedenle dil ve konuşmanın kaybı biçiminde görülür. Bu bağlamda konuşma, yazı ve/veya diğer sembol sistemlerinin alıcı (algılanması-anlaşılması) ve/veya ifade edici (kullanılması) boyutlarında dilin biçim bilgisi (morfoloji), söz dizimi (sentaks), anlam bilgisi (semantik), edim bilgisi/kullanım bilgisi (pragmatik) alt sistemlerini kapsayan durumlardır.
Dil ve Konuşma Güçlüğü Destek Eğitim Programı ile bireylerin:
Normal gelişen çocuklarda aile eğitiminin önemi herkes tarafından bilinmektedir. Her bireyin ailesinden alacağı temel bilgiler onun gelecekteki yaşamını belirler. Özel gereksinimi olan bireylerde ise aile eğitiminin daha farklı, daha büyük önemi vardır.
Anne babanın hayatına özel ihtiyacı olan engelli birey girdiğinde aileler uyum sağlama sürecinin farklı basamaklarından geçer. Genelde ilk başlarda yaşanan şok, inkâr ve suçluluk duygularından sonra üzüntü ve çöküntü, kararsızlık, reddetme, pazarlık, kabullenme ve uyum sağlama evreleri gerçekleşir. Her aile uyum sağlama sürecinde kendi hızıyla ve kendine özgü biçimde ilerler. Ailelerin bu süreçleri daha sağlıklı geçirebilmeleri için uzman desteği önemlidir. Hem uyum sağlama sürecini daha rahat geçirebilirler hem de genel çocuk gelişim evreleri, tanı durumunun özellikleri, özel eğitiminin önemi ve basamakları gibi birçok konuda bilgi alabilirler.
Aile eğitimi ve danışmanlığı bazı durumlarda görüşme şeklinde ve bireysel olarak verilmesi öngörülebilir. Fakat daha yaygın olarak gruplar halinde ve bilgilendirme seminerleri şeklinde uygulanmaktadır. Kurumumuzda ailelerin hangi eğitimlere ve desteğe ihtiyaçları oldukları belirlendikten sonra eğitim takvimi oluşturur. Bu takvime istinaden rehberlik birimimiz veya kurum dışından alnında uzman kişiler tarafından konferans salonumuzda eğitim ve seminer etkinleri yapılmaktadır.
Örgün eğitimde olduğu gibi rehberlik ve psikolojik danışmanlık birimi özel eğitim gereksinimi olan bireyler ve ailelerinde de büyük önem taşımaktadır. Rehabilitasyon merkezlerindeki destek eğitiminin etkili ve faydalı olabilmesi için okul - veli - öğretmen üçlüsü zincirinde ihtiyaçlar belirlenip çalışmalar düzenlenmelidir. Alanında uzman olan psikolog veya rehberlik ve psikolojik danışman gerek bireyin okulundaki eğitmenleriyle, gerek merkezdeki öğretmenleriyle gerekse de bireyin aile ortamındaki bireyler ile sağlıklı iletişim kurmalıdır. Bu unsurların birbirlerinden haberdar olması, koordineli ve eşgüdümlü çalışması, birbirine zıt değil birbirini tamamlayarak ilerlemesi önemlidir.
Rehberlik ve psikolojik danışmanlık biriminde özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin;
Ayrıca gerektiğinde özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin yaşadıkları problem ve güçlüklerin çözümünde diğer özel eğitim ve rehabilitasyon personeli, bireyin anne ve babasıyla iş birliği içinde çalışmalar geliştirilir ve yürütülür. Kaynaştırma öğrencilerinin devam ettikleri okul rehberlik servisleri ve sınıf öğretmenleriyle iş birliği yapılır ve çalışmalar/ziyaretler planlanır.
Bireylerin anne ve babalarına yönelik psikolojik danışma, rehberlik ve gerektiğinde (yüzeysel) terapi hizmetleri sunulur. Fakat bazı durumlarda anne ve babaları psikolojik veya psikiyatrik yardım alabilecekleri kurum ya da kuruluşlara yönlendirmek gerekmektedir.
Ergoterapi anlamlı ve amaçlı aktivitelerle sağlığı ve refahı geliştiren kişi merkezli bir sağlık mesleğidir (WFOT, 2010), kişilerin aktivitelerle sağlıklı, iyi olmasını sağlayan ve yaşam memnuniyetini artıran bir meslektir.
Ergoterapinin temel amacı; kendine bakım, iş ve üretici faaliyetler, oyun ve serbest zaman aktiviteleri ile kişilerin yaşam rollerini yerine getirmesi için anlamlı ve amaçlı aktiviteler kullanarak kişilerin günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığını sağlamak ve toplumsal katılımlarını artırmaktır. Ergoterapistler, otizm, serebral palsi, kas hastalıkları, ortopedik yaralanmalar,down sendromu, rett sendromu, yaygın gelişimsel bozukluk, öğrenme güçlüğü, hiperaktivite, mental retardasyon, az gören, hemipleji, duyu bütünleme problemi ve diğer tanıları almış veya tanısı bulunmayan özel gereksinimli tüm bireylerle çalışırlar.
Günlük yaşam aktiviteleri, kaba ve ince motor beceriler, sosyal beceriler, el göz koordinasyonu, gövde kontrolü, denge, oyun becerisi, akademik beceriler, ergonomik düzenlemeler, çevre düzenlemeleri, yardımcı araç önerisi, kognitif fonksiyonlar, duyu bütünleme/duyusal işlemleme, aile eğitimi çalışma alanlarından bazılarıdır.
Günlük yaşam aktiviteleri; yemek yeme, banyo yapma, tuvalete gitme, alış veriş yapma, tırnak kesme, saç tarama gibi hayatımızı sürdürmek için yapmamız gereken her şeyi içerir. Ergoterapistler müdahalelerini kişiye özgü tedavi programları oluşturarak ve gerekli yardımcı araçlar ve çevre düzenlemeleriyle sağlanabilecek en üst düzey bağımsızlık seviyesine ulaşmak üzere oluştururlar.
Kognitif fonksiyonlar; görsel algı,görsel motor becerileri, praksis, yer-zaman oryantasyonu, dikkat, uzayda pozisyon, lateralizasyon, hafıza gibi hayatımızın hemen hemen her alanında kullandığımız becerilerdir.
Duyusal işlemleme problemleri; dışarıdan aldığımız dokunma, tat, koku, görme, işitme, hareket ve pozisyon hissi gibi duyuların beyin tarafından az ya da fazla bulunması şeklinde ortaya çıkabilir. Duyu işlemleme problemi olan çocuklar pek çok alanda problem yaşarlar.
Yaşıtlarıyla birlikte oyun oynayamama, kalabalık alanlara girmede problem yaşama, kalem tutama, eşyaları elinden düşürme, çok sık takılıp düşme, eşyalara çarpma, parmaklarını göz önünde hareket ettirme, saç-tırnak kestirirken ağlama, trafif gibi sıklıkla karşılaştığımız gürültülerden rahatsız olma, ayakkabılarını çoraplarını giymek istememe, altını ıslatma ve farkına varmama ya da bundan hoşlanma duyu bütünleme problemleri sonucunda ortaya çıkan problemlerden bazılarıdır.
Aile eğitimi ile ailenin çocuğa nasıl davranması gerektiği, nelere dikkat edileceği konularında yol gösterici olur ve çocuğun gelişiminde büyük rol oynar.
Siz de çocuğunuzun yaşadığı problemler için bir ergoterapiste danışabilirsiniz!
Hidroterapi, (süreğen) hastalıkların ve fonksiyonel kayıpların tedavisinde tecrübeli eğitmenler tarafından suyu bir şekilde kullanarak uygulanan bir havuz tedavi uygulamasıdır.
Hidroterapide suyun sağladığı avantajları kullanarak başta kas-iskelet sistemi, sinir sistemi, kardiyovasküler sistem ve solunum sistemi hastalıkları olmak üzere pek çok kısıtlılık ve engellilik oluşturan durumu spesifik su içi egzersizleri ile rehabilite edilir.
Hidroterapide amaç bireyin fonksiyonel durumunu geliştirerek bağımsızlığını sağlamak ve yaşam kalitesini arttırmaktır. Suyun fiziksel özelliği (kaldırma kuvveti, hidrostatik, basınç, direnç ve viskosite, vb) su içi egzersizler için ideal bir ortam oluşturur. Özellikle suyun kaldırma kuvvetinden faydalanmak bu durumda önemlidir.
Örneğin, travma sonrası ortopedik cerrahi ya da konservatif immobilizasyon yapılan hastalarda yük bindirmenin istenmediğinden ancak eklem hareket genişliğinin sağlanmasını ve kas kuvvetinin arttırılması için suyun kaldırma kuvveti sayesinde erken rehabilitasyona başlamak mümkün olur.
Gelişmiş rehabilitasyon programlarının bir parçası olan hidroterapide her hastanın bireysel ihtiyacına göre spesifik programlar uygulanır.
Hidroterapiye uygun olan durumlar şunlardır;
Hidroterapi;
Hidroterapi seanslarının istikrarlı ve düzenli yapılmasıyla yukarıda belirtilmiş olan yararlar sağlanabilir.
Engelli bireyleri yaşamları süresince bağımsız düzeye getirmek için fizyoterapistler, özel eğitimciler, çocuk gelişim uzmanları ve psikologlar birçok farklı rehabilitasyon ve eğitim yöntemleriyle çalışmalar yapmaktadır. Buradaki nihai amaç engelli bireyleri maksimum bağımsızlığa ulaştırmaktır.
Uzay terapisinde bir kafes ve yanındaki çeşitli ekipmanlarla engelli bireyi istenilen pozisyona alabilmek, gereken destekleri gerektiği kadar vererek engelli bireyi mümkün olduğu kadar fonksiyonel kılabilmek amaçlanmaktadır. Makara sistemi dâhil ederekten de engelli birey ayağa kaldırılıp gerekli destek sağlanarak yürütülür ve engelli birey ile gerekli kasların kuvvetlendirilmesinde ağırlık yardımıyla çalışılmaktadır.
Özellikle fiziksel engeli bulunan bireylerde uzay terapisinin amaçları;
Uzay terapisinin uygulama alanları:
Bireyler, çevrelerini görme, işitme, dokunma, tat, koku, vestibüler (denge ve hareket) ve propriosepsiyon (kas ile eklem) duyularından gelen bilgiler ile deneyimler ve yorumlar. Duyusal bütünleme ise beynin bu duyusal bilgileri düzenleyip yorumladığı süreçtir ve birçoğumuzda tipik çocukluk deneyimleri ile gelişmektedir. Duyusal bütünleme, bireylere güvenli bir şekilde hissetmelerine yardımcı olur.
Bazı bireylerin duyusal bilgiyi düzenleme becerisi olması gerektiği gibi gelişmeyebilir ve sonucunda birey öğrenme, konsantrasyon, okul başarısı, sosyal iletişim, oyun, giyinme, yemek yeme ve sakin kalabilme gibi günlük yaşamında zorluklar çekebilir. Bu durum duyusal bütünleme bozukluğu veya duyusal işlemleme bozukluğu olarak tanımlanabilir. Duyusal bütünleme bozukluğu, otizm spektrum bozukluğu, dikkat dağınıklığı, Serebral Palsi, öğrenme güçlükleri ve diğer nörolojik durumlar ile prematüre doğan bireylerde görülebilir. Duyusal işlemlemede güçlüğü olan bireyler;
Duyusal bütünleme temelli seanslar her bireyin ihtiyaçlarına göre uygulanmaktadır. Seanslar, self-regülasyonu, duyusal işlemlemeyi, vücut farkındalığını, motor planlamayı veya kaba-ince motor becerilerin gelişimini hedefler.
Seans sırasında birey normal oyun oynuyormuş gibi görünse de, uzman duyusal süreçleri ile beceri gelişimini desteklemek için düzenlenmiş aktiviteler kullanarak sıkı bir çalışma yapıyordur.
Dünyada yapılan araştırmalar duyusal bütünleme ile bireylerde motor planlama, sosyalleşme, dikkat, davranışsal regülasyon, okuma becerileri, oyun becerileri ve bireysel hedeflere ulaşmak açısından başarılı sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
Gelişen teknoloji dünyasında, iletişimsizlik, gıdalardaki bozulma, beslenme alışkanlıkların değişmesi, televizyon ve bilgisayar başında tüketilen zamanın ciddi artışı gibi nedenlerden dolayı düzenli olarak hareket etmenin önemi aslında daha da artmaktadır. Sağlıklı, zinde, hastalıklardan uzak, yüksek yaşam kalitesi ve sosyal yaşam için her birey hareket etmelidir, spor yapmalıdır.
Hareket eğitimi, bireyin sinir-kas koordinasyonunu geliştirmeyi, fiziksel uygunluğunu arttırmayı, algısal-motor gelişimini desteklemeyi, sosyal-duygusal gelişimini sağlamayı ve öğrenme yeteneğinin geliştirilmesini amaç edinir. Düzenli olarak fiziksel aktivitelerde bulunmak sadece özel bireyler için değil 7'den 70'e tüm bireyler için önemlidir.
Hareket eğitimi, günlük yaşamlarında bir takım engeller ve sınırlılıklarla karşılaşan özel bireylerin yaşamlarını zenginleştirir. Hareket eğitimi sürecinde, birey öncelikle eğitmenini kendine model alır, yeni bir beceri kazanmanın mutluluğunu yaşar, arkadaş edinir ve başarı duygusunu yaşar. Bunun yanı sıra hareket eğitimi, bireyin
Ayrıca grup halinde yapıldığında bireyin yeni arkadaşlıklar kurmada, toplumsal hayata adapte olmada, grup içinde yer edinmede ve sosyal çevreyi keşfetmesinde önemli oynar.
Müzik eğitiminde, öğrencilerimizin tüm gelişim alanları göz önünde bulundurularak, gelişim düzeyleri, engel türü, engel derecesi ve hazır bulunuşluk düzeyleri dikkate alınarak programlanan çalışmalar ışığında bireysel ve grup eğitimi yapılmaktadır.
Bu doğrultuda;
El Sanatları : Bireyin bilgi becerisine dayalı doğal hammaddeleri kullanarak el basit aletlerle toplumumuzun kültür ve fonksiyonlarını hem de bireyin zevkli beceri ve hayal dünyasını yansıtan gelir sağlayıcı üretime yönelik etkinliklerdir.
El sanatları eğitimi, eğitimle sanatın farklı boyutlarıyla bir araya geldiği alandır. Bedensel ya da zihinsel engelli öğrencilerde bilgi ve becerilerin kazandırılması yapılan etkinlikler ile mümkündür. Kas becerileri, el ve göz koordinasyonun gelişimi bu etkinliklerle geliştirilebilir.
Kağıt kopartma, kesme, yırtma, yapıştırma, katlama, renkleri öğrenme, boya fırçasının kontrolü, duygu ve düşüncelerin resim ile ifadesi, çamur, kil vb.
Aktiviteler duygusal doyum sağlama ve eğlenerek öğrenebilme açısından son derece önemlidir. Öğrencilerin bilgi ve becerilerinin gelişiminin beraberinde sosyal davranış kazanabilmeleri açısından da önemlidir.
El sanatları boş zamanların değerlendirmesini, hobilerin zenginleştirmesini, rahatlama ve yaratıcı düşünmelerini sağlar. Öte yandan kendini ifade etme, seçim yapma, yardımlaşma, paylaşma grup ile beraber hareket etme gibi becerilerini de geliştirir.
Anatomik ve fizyolojik kavramlara dayalı geleneksel Batı masajı olan klasik masaj, fizyoterapistlerin en sık kullandığı masaj tekniğidir. Dolaşımı arttırmak, gevşeme sağlamak, kas spazmlarını azaltmak gibi amaçlar için kullanılır.
Kullanılan klasik masaj teknikleri
Yürüme eylemini detaylı olarak inceleyerek, yürüme ile ilgili problemi olan bireylerin şikâyetlerine yönelik incelemede bulunur. Kas grupları tek tek incelenerek yürüyüşteki aksaklıklar tespit ve tedavi edilir.
Yürüme analizinde ilk olarak bireyin fiziksel özellik ölçümlerine; boy, kilo eklem genişliği ve bacak uzunluğu gibi organların sayısal ölçümleri yapılır.
Yürüme Analizinin kullanıldığı başlıca tanılar şöyledir;
- Serebral Palsi
- Spina Bfida
- Hemipleji
- Multipl Skleroz
- Omurilik yaralanmaları
- Kafa travması
- Spor yaralanmaları
- Topuk dikeni
- Parkinsonizm (vb.)
Dolaşım sistemini ve sinir sitemini aktive etmek, dokuları rahatlatmak suretiyle; kas ve tendonları güçlendirmek, eklemleri korumak, kan ve lenfatik dolaşımı desteklemek, ağrı ve enflamasyonu azaltmak, amacıyla kullanılan fizik tedavi yöntemidir.
Kullanıldığı başlıca alanlar;
- Bel ağrısı
- Boyun ağrısı
- Sırt ağrısı
- Omuz problemleri
- Dirsek ve el bileği problemleri
- Diskopatiler
- Spor yaralanmaları
- Bölgesel kas spazmları
- Yumuşak Doku travmaları
- Meniskal yırtıklar
- Eklem burkulmaları
- Karpal Tünel sendromu
- Fibromiyalji
- Romatizmal hastalıklar
- Lenfödem
- Ayak deformiteleri (vb.)
Kinezyolojik bant; insan cildinin özelliklerine göre geliştirilmiştir. 3-7 güne kadar çıkarılmadan ciltte durur. Nefes alan bir yüzeyi olduğu için cilde herhangi bir zararı olmaz ve suyla temasında herhangi bir zarar gelmez.
Fizyoterapi temelinde bir rehabilitasyon dalı olan pilatesin kemik güçlendirici, esneklik sağlayıcı ve postür düzenleyici bir etkisi vardır. Hem beden sağlığı hem de sağlıklı bir psikoloji için çok önemli bir spor dalıdır. Fizyoterapide tamamlayıcı tedavi olarak da uygulanır.
Herhangi bir alet kullanılmadan minderde yapılan pilates Matwork Pilatestir. Sadece top, minder, ip gibi ufak cisimlerden destek alınarak yapılan bir pilates türüdür.
Fayda sağladığı başlıca alanlar;
- Kas ve kemiklerin güçlendirilmesi
- Kas ve kemik ağrılarında onarıcı etki
- Bel ve omurga rahatsızlıkları
- Vücutta esneme ve açılma sağlayarak dinç kalmayı sağlamak
- Vücutta denge ve koordinasyonu geliştirmek.
- Skolyozun önlenmesi ve tedavisi
- Postür bozukluğu
- Doğru nefes alımı
- Kalp ve damar hastalıklarını önleyici etki
Kan dolaşımını arttırmak, kasları gevşetmek, damarlardaki sertlikleri geçirmek, ağrıları azaltmak ve iyileşme sağlamak için bölgesel vakum oluşturarak uygulanan tedavi yöntemidir.
Fayda sağladığı alanlar;
- Kas ve iskelet hastalıkları
- Miyozit; sırt ağrısı
- Spor yaralanmaları
- İskiyalji, lumbalji, brakiyalji
- Fibromiyalji
- Disk patolojileri
- Çene antropatisi
- Sudeck atrofisi
- Post-Zoster-Trigeminal nevralji
- Astım, bronşit
- Hiperkinetik kalp hastalığı
- Migren
- Hipertansiyon
- Şeker hastalığı
- Dolaşım sistemi bozuklukları
- Burkulma ve morarmalar
Vücudun ayak, el ve kulak bölgelerinde sinir noktalarını belirli tekniklerle uyararak oluşturan elektrokimyasal mesajları, nöronların yardımı ile ilgili organlara ulaştırmayı ve bu sayede iyileştirme oluşturmayı hedefleyen destekleyici ve tamamlayıcı bir tedavi yöntemidir. Vücuttaki her organın ayaktaki bir sinir dokusuna denk gelmesi sebebiyle bu sinir dokularına çeşitli yöntemlerle masaj uygulanarak ilgili iç organlarında da iyileşme görülmesi beklenir.
Refleksoloji masajında her seans ortalama 30 ila 45 dakika arası sürer. Kişiye özel bir teknik uygulandığı için her bireyde farklı şekillerde uygulanabilir. Refleksoloji masajına başlamadan önce kişinin anamnezi alınarak bir tedavi programı oluşturulur.
Fayda sağladığı başlıca alanlar;
- Baş ağrısı
- Uykusuzluk
- Kronik yorgunluk
- Baş dönmesi
- Karaciğer hastalıkları
- Böbrek hastalıkları
- Kalp hastalıkları
- Yüksek tansiyon
- Kabızlık
Türkçesi Uygulamalı Davranış Analizi olan ABA terapisi 70-80 yıla yakın bir geçmişe sahiptir. İlk kez 1913 yılında John Watson’ın başlattığı bir yaklaşım olup son 20-30 yıl içinde Amerika’da otizmi olan çocuklarla çalışılmış ve ardından tüm dünyaya yayılmıştır. Türkiye’de Uygulamalı Davranış Analizi yani UDA olarak da bilinmektedir. Uygulamalı davranış analizi (UDA)bir davranış değiştirme programıdır.
ABA yöntemi, otizmli çocukların yetersiz olduğu becerileri kazanmasını ve ortaya çıkan davranış sorunları ile başa çıkmayı amaçlar. Geliştirdiği davranış ilkeleri ile Davranış Analizi prensiplerini baz alarak öğretme teknikleri ve öğretim müfredatı geliştirmiştir. Her bir davranış ayrı ayrı öğretilir ve davranışları alt davranışlara bölüp basitleştirilir. Her bir davranış otizmi olan çocuğun anlayacağı seviyeye indirgenmektedir.
ABA yöntemi otizmi olan çocukların yaşıtlarıyla birlikte eğitimlerine devam etmesini amaçlar. İstenmeyen davranışların azaltılıp, alternatif davranışları ise artırmaya yönelik bir yöntemdir. Erken dönemde başlayan ve haftada 20-40 saatlik yoğun eğitim sonucunda otizmi olan çocukların davranışları açısından akranlarına uyum sağladığı gözlemlenmiştir.
ABA Terapisinin önemli noktaları şunlardır:
1- Uygulamalı olmalı
2- Davranışsal olmalı
3- Kullanılabilir olmalı
4- Kavramsal olmalı
5- Kesin ve Etkili olmalı
6- Genellenebilir olmalı
ABA yöntemi mutlaka bir uzman rehberliğinde yürütülmelidir. Bunun yanı sıra çocuğun sorunlu davranışlarının nereden kaynakladığı, nasıl pekiştirildiği vb. konularda aileden bilgi alınarak hedef davranışlar belirlenir. Hedef davranışların gerçekleşebilmesi için çocuğun ailesinin ve çevresindeki kişilerin bu konuda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Uzmanın verdiği yönergeler doğrultusunda evde ABA yöntemine devam etmek daha kısa sürede hedef davranışlara ulaşılmasını sağlamaktadır.
Braille alfabesi kendisi de görme engelli olan Louis Braille tarafından, görme engelli bireylerin okuma ve yazma için kullandığı alfabedir. Braille alfabesi görme engelli bireylerin kullandığı en önemli araçlardan biridir. Bir görme engelli birey ilkokul dönemi itibariyle bu alfabeyi öğrenme başlamaktadır.
Braille alfabesiyle basılan özel ders kitapları aracılığıyla görme engelli bireyler gerekli olan tüm eğitimleri alabilmektedir.
Braille alfabesinde bulunan her bir karakter 2 sütun ve 3 satır olmak üzere 6 noktadan oluşmaktadır. Her harfteki bazı noktaların daha baskın yapılmasıyla oluşturulan alfabe görme engellilerin elleriyle hissederek okuma ve yazmasını sağlamaktadır.
Braille alfabesi sayesinde görme engelli bireyler; adres ve telefon numaralarının yazılması, kaset ve disketlerin Braille ile etiketlenmesi, asansör katlarının düğmelerinin yazılması, avukatların dosyalarının üzerine Braille ile etiketleme yapması, iplik renklerini ayırt edebilmek gibi birçok alanda kolayca bilgi edinebilmektedirler.
Cinsel gelişim, bireyin kendi cinsiyle ilgili üreme organlarının büyüyüp gelişmesini ve bunlarla ilgili değişiklikleri kapsamaktadır. Bir çocuğun cinsiyetine uygun takındığı davranış, rol ve tutumlardır. Cinsel kimliğin oluşması ve kişinin cinsel kimliğine uygun davranışlar sergilemesi açısından cinsel gelişim büyük önem taşımaktadır.
Cinsellik eğitimi ise, kişinin cinsel gelişimini anlayabilmesi, sağlıklı cinsel kimlik oluşturması, karşı cinsin haklarına uygun davranışlar sergilemesi için gereken bilgilerin bütünüdür. Cinsellik eğitimi alan çocuklar, kendi bedenlerini tanıyarak doğru cinsel kimlik oluştururlar.
Cinsel kimlik oluşumunu sağlıklı şekilde tamamlayan çocuklar kendi bedenine ve karşı cinse saygılı olmayı öğrenir. Kız ve erkek cinsiyeti arasında bulunan farkları ve bu farklılıkların getirdiği cinsiyet rollerini öğrenirler. Cinsel eğitim konusunda bilgi sahibi olan çocuklar yetişkin birinin verdiği zorlayıcı veya yanlış bilgilere karşı tedbirli ve reddetme özelliğinde olurlar. Uygunsuz teklif ve baskılara karşı çıkma konusunda daha başarılı olur.
Cinsel eğitim konusunda ebeveynlerin de bilgili olması gerekmektedir. Cinsel gelişimle merak ettiği konuları ebeveynleriyle rahatça konuşan çocukların, kendilerine ve ebeveynlerine karşı güven duyguları artmaktadır.
Ebeveynler soruları yanıtlarken çocuğun gelişim düzeyine uygun cevaplar vermeye özen göstermelidir. Ayrıca sorular karşısında eleştirel, ayıplayıcı ya da suçlayıcı tepkiler verilmemelidir. Çocuk olumsuz tepkiyle karşılaştığı durumlarda merakını kendisi gidermeye çalışmakta ve edindiği bilgilerin doğru olup olmadığını ayırt edememekte bu nedenle güvensizliğe düşmektedir.
Çocuklara 3 yaşından itibaren özel bölgelerimizden bahsedilmeli, özel bölgelerimizin oyun oynamak için olmadığını ve başkasının da bedenimiz üzerinde oyun oynayamayacağı anlatılmalıdır. İyi ve kötü dokunuşun farklı anlatılmalıdır. Çocuk kendisine dokunulmasını istemediği zaman, çocuğa bu konuda saygı gösterilmelidir.
Çocuklar sevme amaçlı dahi olsa sarılmaya ya da öpmeye zorlanmamalıdır.
Eteçom, ilişki-temelli yaklaşıma dayalı bir programdır.
Çocuğun ebeveyn veya eğitmenleriyle olan etkileşiminin kalitesini arttırmayı hedeflemektedir. Çocuğun sosyal oyun oynayabilme, etkiletişim başlatabilme, ortak dikkat gibi 16 davranışın kazanılabilmesi amaçlanmaktadır.
ETEÇOM, bu 16 davranışın çocuğa kazandırılabilmesi için 66 öğretim stratejisini içermektedir. Haftalık bir ve ya iki oturum olarak, her oturumda birkaç öğretim stratejisi çalışılarak öğretilmektedir.
ETEÇOM'un uygulandığı tanılar;
- Down Sendromu
- Serebral Palsi
- Otizm
- Zihinsel Yetersizlik
- Gecikmiş Dil Konuşma
- Gelişimsel Gerilik
ETEÇOM'un Kapsamı;
İletişim insanların hayatlarında olmazsa olmazlardan biridir. İnsanlar kendilerini anlatmak ve karşısındakini anlamak için ortak bir iletişim paydasında buluşurlar. İnsanlar arasında iletişim kurmak için birçok yöntem vardır. Bunlardan biri de dilsel ve işitsel yetisini kullanamayan insanların kullandığı 'İşaret Dili'dir.
İşaret dilinde insanlar kendi aralarında iletişim kurmak için el hareketleri ve mimiklerini kullanırlar. Özetle işaret dili sessiz, görsel bir dildir.
Her dil gibi işaret dili de ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilmektedir. Günümüzde Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kullanılan işaret dilinin kökeni 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı Devleti'ne dayanmaktadır. İlk işitme engelliler okulu yine Osmanlı Dönemi'nde II. Abdulhamit tarafından kurulan 'Yıldız Sağırlar Okulu'dur; hatta günümüz Türkiye'sinde kullanılan işaret dilinin temellerinin bu okulda atıldığı tahmin edilmektedir.
Türk işaret dilinde sözel dilde olduğu gibi bir gramer yapısı bulunmaz. Yani Türkçede 'Ben gidiyorum' olarak kullandığımız cümle yapısını işaret dilinde 'Ben gitmek' olarak kullanırız. Bu noktada mimikler ve jestler devreye girer. Yine aynı şekilde cümlenin soru cümlesi olup olmadığını anlatmak için mimikler ve jestler devreye girer. İşaret dilinde cümleye olumsuzluk ekinin verilmesi için ise 'değil' ifadesi kullanılır.
İşitme engellilerin karşılaştığı zorlukların temelinde engelsiz insanların onlarla iletişim kuramamaları yatmaktadır. İşitme engelli birçok kişi insanlarla iletişim kurabilmek için çok fazla çaba göstermek zorunda kalmaktadır. Tedaviler, terapiler ve tıbbın imkânlarının yanında insanların çabası da söz konusudur.
Bu çabanın farkında olunarak Türkiye'de işaret dili kullanımının önemi artmış ve bu konuyla ilgili birçok programlar gündeme getirilmiştir.
Küçük adımlar zihinsel engelli bireyler için 1993 yılından beri içinde uygulaması yapılan erken eğitim programıdır.
Küçük adımlar erken eğitim programı gelişim geriliği olan bireylerin aileleri için hazırlanmıştır.
Küçük adımlar erken eğitim programı 5 temel gelişim alanı üzerine çalışmaktadır. Programın içeriğindeki beceriler 0-6 yaş dilimindeki çocuklara uygulanmaktadır.
Bunlar:
- Büyük Kas Becerileri
- Küçük Kas Becerileri
- İletişim Becerileri
- Alıcı Dil Becerileri
- Kişisel ve Toplumsal Beceriler
Küçük Adımlar erken eğitim programını herhangi bir nedenle gelişimsel geriliği olan Otizm, Down Sendromu, Cerebral Palsy vb. tanı alan özellikle 0-6 yaş grubu çocuklara uygulanır. Ayrıca ailenin kendi çocuğuyla çalışmaya ve öğrendiklerini çocuğuna öğretmeye istekli olması önemlidir.
Küçük Adımlar erken eğitim programı uygulanırken öncelikle bir uzman tarafından programa aday öğrencinin ön değerlendirmesi alınır. Ön değerlendirme sırasında çocuğun küçük adımlar becerilerini tamamlamış olup olmadığı değerlendirilir.
Gelişim becerilerini tamamlayamamış olan çocuklar eğitime alınır. Küçük Adımlar eğitim programı aile ile iş birliği ve düzenli görüşmeler yapılarak uygulanır. Öğrenci gelişimsel becerileri tamamladıkça aile ile birlikte programın takibi yapılır.
İtalya'nın ilk kadın doktoru, pedagog ve antropoloji profesörü Maria Montessori tarafından her çocuğun bireyselliğine uygun olarak Montesorri eğitimini geliştirmiştir. Her çocuğun kendine özgü öğrenme hızı, ilgi alanı ve bireysel becerileri olduğunu kabul eden bir eğitimdir.
Maria Montessori 1907 yılında çocuklarla çalışmalar yapabileceği ilk çocukevi olan ''Casa dei Bambini''yi kurmuştur. Burada yaptığı gözlemler ve çalışmalarla çocukların hoşlandığı ve hoşlanmadığı durumları saptamıştır.
Çocuklar;
- Ödül ve cezalardan,
- Oyuncaklardan,
- Yetişkinlerin düzenlediği eğitim sürecinden,
- Öğrenci sıraları ve öğretmen masasından,
- Seçimlerini özgürce yapabilmekten,
- Sakin ve sessiz ortamlardan,
- Hareket özgürlüğünden,
- Okuma ve yazmada kitap okumamaktan,
- Sosyal ilişkilerini kendilerinin düzenlemesinden hoşlanmaktadır.
Montessorinin diğer eğitim yöntemleriyle karşılaştırıldığında, çocukların daha özgür seçimler yapabildiği ve yaptıkları hataları daha iyi denetleyebildikleri bir sistem olduğu görülür.
Bu eğitimi veren okullarda çocuklar istediği materyalle istediği zaman ve yerde çalışabilmektedir. Burada çocuk için önceden uygun hale getirilmiş ortamlarda, çocuğun kendi kişiliğini oluşturabileceği hareket ve faaliyet özgürlüğü tanınmaktadır.
Montessori Etkinliklerinin Çocuğa Faydaları Neler?
Eğitimde yapılan etkinlikler, çocukların zihinsel gelişimini hızlandırmakta ve kendine özgü becerilerini geliştirmelerini sağlamaktadır. İnce motor ve kaba motor becerilerinin gelişimini sağlar.
Yetenekleri gelişen çocuklar, kendilerini daha iyi ifade etmekte, potansiyellerini keşfetmekte ve özgüven düzeyleri yükselmektedir.
OÇİDEP (Otizmli Çocuklar İçin Davranışsal Eğitim Programı), bir Erken ve Yoğun Davranışsal Eğitim (EYDE) programıdır. Bu yaklaşım Lovaas tarafından UDA (Uygulamalı Davranış Analizi) temelinde geliştirilmiş ve bilimsel dayanağı en fazla olan programlardan biridir.
Yapılan araştırmalar, EYDE programlarının otizmi olan çocukların gelişimlerinde diğer uygulamalara kıyasla çok daha etkili olduğunu göstermiştir. Haftada 30-40 saat EYDE eğitimi alan otizmi olan çocukların zihin ve dil gelişimlerinde ve uyumsal becerilerinde ilerlemeler olduğu belirlenmiştir. EYDE programları genellikle çocuğun kendi evinde yürütülmektedir.
Ancak özel eğitim okulu, normal okul vb. uygulamalar da bulunmaktadır. Programın önemli özellikleri şöyle sıralanmaktadır:
- Erken başlanması
- Yoğun olması
- Davranışsal Olması
- Kesintisiz ve Birebir Eğitim olması
Otizmi olan çocukların sorunlardan biri, akranlarının oynadığı oyunlara benzer oyunlar oynayamamasıdır. Bu nedenle otizmi olan çocuklara oyun becerilerinin öğretimi öncelikli hedeflerdendir. OÇİDEP programında taklit, eşleme ve alıcı dil becerilerinde belli bir ilerleme kaydedilmesiyle birlikte, oyun becerileri üzerinde çalışılmaya başlanır. Çocuk bir beceride başarılı olduktan sonra öğretimin farklı kişiler tarafından, farklı araçlar kullanılarak ve farklı ortamlarda uygulanarak genellenebilir olması hedeflenmektedir.
OÇİDEP'te yer alan beceri alanları:
Öğretimde kullanılan temel davranışsal süreçler; sistematik pekiştirme, uyaran kontrolü, güdüsel işlemler ve genellemedir.
Orff yöntemi müzik ve hareket eğitimi olarak adlandırılmaktadır. Genellikle okul öncesi ve ilköğretim döneminde yararlanılan, Alman besteci Carl Orff'un geliştirdiği müzik, dans, ritim, hareket ve doğaçlamanın önemsendiği bir müzik yaklaşımıdır. Yaklaşıma göre çocuğun bedensel olarak müziği dışa vurmaya ihtiyacı bulunmaktadır.
Orff yaklaşımının amacı ise, çocuğun kendi müziğini oluşturduğu, doğaçladığı ve bu yolla kendini ifade imkânı bulduğu bir seviyeye ulaşmasını sağlamaktır. Orff yöntemiyle şarkı söyleyen, dans eden, çalgı çalabilen müziği okuyup yazabilen çocuklar yetiştirmek hedeflenmiştir.
Orff eğitiminde çocukların kolaylıkla yakalayabileceği ritimler, çocukların kendilerini özgürce dışa vurabilecekleri dans ve hareket etkinlikleri kullanılmaktadır. Orff yöntemi uygulamalarında uygulayıcı ve diğer kişiler, sınıftaki tüm bireylere ve çalışmalarına saygıyla yaklaşmayı öğrenirler. Bu durum tüm çocukların kendilerini korkusuzca ve özgür ifade etmelerine olanak sağlamaktadır.
Orff yönteminde kullanılan enstrümanlar okul öncesi dönemi çocuklarının bedensel gelişimine uygundur. Bunun yanı sıra motor becerilerini destekleyici niteliktedir. Enstrümanlar çocukların keşfedebileceği, çeşitli yöntemlerle sesler çıkarabildiği dayanıklı çalgılardır.
Orff çalgıları aynı zamanda herhangi bir akort işlemine gerek duyulmamaktadır.
Orff çalgıları şöyle sıralanmaktadır:
- Zil
- Marakas
- Tef
- Bango
- Çelik üçgen
- Ritim çubukları
- Çeşitli davullar
- Ksilofon
Princeton Child Development Institute (Princeton Çocuk Gelişim Enstitüsü) Amerika'da otizmli çocuklara yaklaşık 40 yıldır eğitim veren bir kurumdur. Toplum temelli ve bilimsel verilere dayalı uygulamaları, bilimsel araştırmaları ile tüm dünyada kabul gören bir kurumdur. PCDI modeli etkili öğretim programı tasarlama, uygulama, uyarlama, öğretim sonuçlarını değerlendirme ve raporlaştırma süreçlerini kapsar.
Yaygın gelişimsel bozukluk veya diğer gelişimsel yetersizliği olan küçük yaştaki çocuklar için bağımsızlık kazandırma becerisini içerir.
PCDI modelinin kullandığı en önemli teknik; etkinlik çizelgesidir. Etkinlik çizelgesi, önce uygulayıcısıyla, sonra da bağımsız olarak, başkalarının komut ve yönlendirmelerine gereksinim duymadan günlük rutinlerini kendi başlarına yapmaları için yardımcı olan yazılı yönergeler, sembolik işaretler ve fotoğraflardan oluşan, çocuğa özel hazırlanan bir yol göstericidir.
Portage Erken Eğitim Programı, 1969 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde yoksul ailelerin çocuklarının gelişimini desteklemek ve araştırmak amacıyla geliştirilmiştir. Daha sonra program, ABD başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde onaylanmış ve uygulanmaya başlanmıştır.
Programın hedefi çocuğun doğumundan okul çağına gelene kadar gelişimini izlemek ve takip etmektir.
Portage erken eğitim programı 0-6 yaş dilimindeki çocukların gelişimini değerlendirerek çocuğun yaşı gereği yapması gereken becerileri ne ölçüde gerçekleştirebildiğini belirler.
Programın değerlendiği alanlar:
- Bebek Gelişimi
- Sosyal Gelişim
- Dil Gelişimi
- Öz Bakım Gelişimi
- Bilişsel Gelişim
- Fiziksel Gelişim olarak sıralanmaktadır.
Portage erken eğitim programı gelişim geriliği olan çocuklara uygulanabilmesinin yanı sıra normal gelişim gösteren çocuklara da uygulanabilmektedir. Çocuğunu aşama aşama takip etmek isteyen tüm ebeveyn ve eğitimciler için fırsat sunmaktadır. Programın hizmet modeli çocuk, ebeveynler, eğitimci ve uzmanlardan oluşmaktadır.
Program, çocuk ve gerçekleştirebildiği becerileri temel alarak geliştirilmiştir. Çocuğun farklı gelişim alanlarında desteklenmesi ve geliştirilebilmesi etkinlik örneklerini içermektedir. Çocuğun kendini daha rahat ve güvende hissettiği ev ortamında ailenin hangi oyuncaklarla oynayabilecekleri, ne tür oyun ve etkinliklerden yararlanabilecekleri konusunda bilgiler vermektedir. Bu nedenle bazı ev ödevleri verilebilmektedir.
Ayrıca ailenin çocuğun gelişim düzeyini ve aşamalarını bilmesi; çocuğun becerilerinin altında veya üstünde beklenti oluşmasını engellemektedir.
Ses temelli cümle yöntemine göre okuma-yazma eğitimi, ilk okuma-yazma öğretiminin seslerle başlatılmasına dayanmaktadır. Anlamlı bir bütün oluşturulacak birkaç ses verildikten sonra seslerden hecelere, hecelerden kelime, kelimelerden cümle oluşturma şeklinde sıralanmıştır.
Bu yöntem yapılandırıcı öğrenme yaklaşımına uygundur. Ses temelli okuma-yazma yöntemi okuma ve yazmayı belirli kalıplar halinde değil çocuğun daha çeşitli hece ve kelime öğrenmesini gerekli kılmaktadır.
İlerlemesi ise kolaydan zora doğru olmaktadır.
Bu yöntemle, öğrencinin cümleleri ezberlemesi engellenmekte ve cümleyi anlayarak öğrenmesi sağlanmaktadır.
Ses Temelli Cümle Yönteminin Aşamaları:
Ses Temelli Cümle Yönteminin faydaları ise;
- Öğrencinin dil gelişimine katkı sağlaması,
- Bütün sesleri öğrenmesinin yazma sürecini kolaylaştırması,
- Sözlü dilden yazılı dile geçişi kolaylaştırması,
- Okuma-yazmayı öğrenme sürecinde zihinsel ve sosyal gelişimine katkı sağlamasıdır.
Yaratıcı drama, bir grup kişinin deneyimlerinden yararlanarak bir düşüncenin veya amacın doğaçlama olarak rol oynama yöntemlerinden yararlanılarak canlandırılmasıdır.
Oyun ve sanat bir çocuğun gelişimi ve kendini keşfetmesi bakımından çok önemlidir. Yaratıcı drama doğaçlamaya dayandığından çocuğun sosyal iletişim becerileri, özgüveni, yaratıcılığı ve kendini ifade edebilme becerilerine katkı sağlamaktadır. Çocuk yaratıcı drama etkinliklerinde yaparak ve yaşayarak öğrenmektedir.
Yaratıcı drama eğitiminin amaçları arasında; yaratıcılığı geliştirme, sosyal iletişim ve birlikte çalışmalar gerçekleştirebilme, kendini tanıma, problem çözme becerilerini geliştirme, hayal gücünü geliştirme, dinleme becerilerini geliştirme, grup olarak karar verebilme, empati yeteneğini geliştirebilme bulunmaktadır.
Yaratıcı dramanın kullanıldığı alanlar okul öncesi dönemi eğitimden başlamak üzere birçok alanda görülmektedir. Bu alanlara örnek olarak, psikolojik danışma ve rehberlik, işitme engelliler, görme engelliler, zihinsel engelliler ve otizmi olan çocuklara eğitimleri verilebilir.
Yaratıcı drama çocuğun hayal gücünü ve yaratıcılığını geliştirir. Kendisini tanıyan çocuk kendine güvenme, bağımsız kararlar alabilme becerilerini kazanır. İçinde bulunduğu grupla işbirliği halinde olmayı ve kendini karşısındaki kişinin yerine koymayı öğrenir. Başkalarıyla olan benzerlik ve farklılıkları keşfeder.
Tüm bu kazanımların yanında yaratıcı drama esnasında çocuklar eğlenir ve çocukta sanat eğilimleri oluşturur.