Eğitimle ilgili duyduğumuz mitler ve yalanlar, hem eğitimci olarak bizlere hem de eğitim kurumlarına zarar veriyor. Gene Glass’ın yeni kitabı olan Amerika’nın Devlet Okullarını Tehdit Eden 50 Efsanelerin ve Yalanların konusu: Eğitimde Gerçek Kriz, bütünüyle okunmayı haketse de, kitapta yer alan, yönetici ve ebeveyn ile alakalı olduğunu düşündüğüm efsanelerin sekizine bu yazıda odaklanmak istiyorum.
Mit # 1: Öğretmen, Bir Çocuğun Eğitimindeki En Önemli Faktördür
Elbette öğretmenler son derece önemlidir. İyi öğretmenler başarıda önemli bir fark yaratır. Ancak araştırma, bir öğrencinin akademik başarısının yüzde 30’undan daha azının okullara ve öğretmenlere atfedilebileceğini gösteriyor. En önemli değişken sosyoekonomik statü, ardından mahalle, ev ortamının psikolojik kalitesi ve sağlanan fiziksel sağlığın desteklenmesidir. Diğer faktörler şüphesiz mevcut, ancak arka planda, öğretmenlerin öğrenci başarısını geliştirmek için dış faktörlerden çok daha az güce sahip oldukları çalışmalarca ortaya konuyor.
Mit # 2: Ev Ödevleri Başarıyı Artırıyor
Bunun doğru olduğuna dair bir kanıt yok. Örneğin, Finlandiya’da, öğrenciler çok az veya hiç ev ödevi ve daha kısa okul saatleri ile daha yüksek bir başarıya sahipler. Öğrencilerin okul günü boyunca yaşadıkları ise daha önemli. Örneğin, proje tabanlı öğrenme, gün içinde neler yapıldığına odaklanır. Öğrenciler ders saatlerinden sonra da çalışmaya devam etmeyi tercih ederlerse, bu onlara kalmıştır. Bazen ev ödevi vermek için başka sebepler de olabilir, ancak ödevlerin öğrenci başarısını artırmaya yardımcı olacağı konusunda bir yanılsama olmamalıdır.
Mit # 3: Sınıf Boyutu Önemli değil
Ortalama bir lisede, herhangi bir günde 100-150 öğrenciden bir öğretmen sorumludur. Öğrenciler kaçınılmaz olarak kalabalıkta kaybolurlar. Araştırmalar, öğrencilerin sayısındaki azalmanın olumlu bir şekilde pedagojik etki sahip olduğunu güçlü bir şekilde göstermektedir. İlköğretim sınıflarında azalma meydana geldiğinde, kanıtlar bireylere tekil olarak odaklanmış dikkat ve öğretimin, bu öğrencilerin liseden daha yüksek oranlarda mezun olmalarını olası hale getirdiğini göstermiştir. Varlıklı aileler daha çok ilçelere veya daha küçük sınıflara sahip özel okullara başvurur. Daha büyük sınıfların, yoksul ailelerin çocuklarına kötü etkide bulunuyor olması bizi şaşırtmamalıdır. Bu nedenle, sınıf boyutlarının küçültülmesi aslında daha fazla öğrenmenin önünü açacaktır.
Mit # 4: Başarılı Bir Program Her Yerde Çalışır
Bir okul veya ilçede başarılı olan bir programın başka bir yere ithal edilmesi ve iyi bir şekilde çalışması bekleniyor olması fikrine karşı önemli veriler mevcut. Buradaki değişken arka plandır. Programlar okul bölgesi ve / veya belirli okulun imajı ile ilgili olmalıdır. Ülke çapında kullanım için pazarlanan eğitim yaklaşımları, bazı bölgeler için uygun olmayabilir. Bir programın benimsenip benimsenmemesinde bölgedeki okulların ve sınıfların özel ihtiyaçları gözetilmeli, kapsamlı bir inceleme ve dikkatli bir ihtiyaç değerlendirmesi yapılmalıdır, programın başka bir yerde başarılı olmamasına göre değil.
Mit # 5: Sıfır Tolerans Politikaları Okulları Daha Güvenli Hale Getiriyor
Bu, efsanelerin en yanlışı ve yıkıcılarından biri olarak beni çok etkiliyor. Berliner ve Cam, bu politikanın yıkıcı bir şekilde uygulandığı sayısız örneği anlatıyor. Bunlardan biri, astım atağı geçiren bir arkadaşıyla astım ilacını paylaştığı için iki öğrencinin uzaklaştırma almış olması. En önemlisi, sıfır tolerans politikalarının okul şiddeti azalttığına dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Aksine, bu konuda yazanlar, “askıya alma ve sınır dışı etme işlemlerinin, bir öğrencinin akademisyenleri için geniş kapsamlı sonuçları olduğunu ve kişisel yaşamlarında başarısızlığa yol açabileceğini” belirtiyor. Sıfır tolerans politikaları, okul yetkililerinin çocuk adalet sistemi aracılığıyla, daha sonra hapishaneye girme ihtimalleri yüksek olan rekor sayıda öğrenciyi yönlendirmesiyle sonuçlandı. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, okullarda sıfır tolerans politikalarıyla ilişkili istenmeyen etkilerin tümü, beyaz olmayanlar için misliyle kendisini hissettirmektedir.
Mit # 6: Para Önemli değil
Bu popüler bir argüman: Daha fazla para harcadığımızda, test puanlarının sabit kalması. Bu, okullarımızın daha iyi fonlanmasına karşı çıkanlar tarafından yaygın olarak paylaşılan, yıkıcı bir efsanedir. Yine de araştırma açıktır. Yeterli kaynaklara sahip olan okullar, olmayanlar ile kıyaslandığında, zengin bölgelerdeki başarı sonuçları kesin olarak daha yüksek çıkmaktadır. Yazarlar, daha deneyimli ve daha iyi eğitimli öğretmenleri çekmek için daha yüksek maaşların kullanıldığı öğrenci başarısı açısından önemli bir fark yarattığını belirtmektedir. Yoksullara hizmet eden okulların, her gün uğraştıkları zorlu koşullara rağmen iyi ücretli öğretmenleri tutma olasılığı daha yüksektir. Görüldüğü gibi, sınıf büyüklüğü önemli olduğundan, yeterli finansman, daha fazla öğretmen almayı ve sınıf boyutlarını azaltmayı mümkün kılmaktadır. Tüm bu iddialar, araştırmalarla güçlü bir şekilde desteklenmektedir.
Mit # 7: Üniversite Kabulleri Akademik Başarı ve Test Puanlarına Dayalı
Berliner ve Cam’ın bulguları rahatsız edici. Pek çok kolej ve üniversiteye, kategoriye göre giriş yapılmaktadır. Bir örnek atletizm. En seçkin üniversitelerden 30’unun en önemli değişkeninin miras olduğu (daha önce üniversiteye giden bir aile üyesinin olup olmadığı) keşfedilmiştir. Kalkınma fonlarına katkıda bulunan zengin ebeveynlere sahip olan çocukların bu okullara kabul edilme olasılığı artmaktadır. Bu, üniversitelerin kabul sürecindeki öğrenci başarısına dikkat etmediği anlamına gelmez. Akademik başarıları daha düşük bir önceliğe indiren kabullerde tercihli muamele olduğu anlamına gelir.
Mit # 8: Öğretmenler İçin Ücret Ödemesi Öğrenci Performansını İyileştirir
Daha açık olursak, bu argüman maaş ödemesi öğretmen performansını arttırmanın iyi bir yoludur, çünkü öğretmenler öğrenci performansına göre değerlendirilmeli ve öğrenci performansı için okulları ödüllendirmek veya cezalandırmak okullarımızı geliştirir şeklindedir. Ancak, kanıtlar, öğretmenler arasındaki rekabetin ters tepki yarattığını ve işbirliğine müdahale ettiğini ortaya koymakta. Başarı için verilen primin öğrenci başarısı ile ilişkili olduğuna dair bir kanıt yoktur, ancak öğretmen maaşlarının öğrenci performansına dayandığının tersine ve etik açıdan yanlış olduğuna dair güçlü kanıtlar vardır – bu yol öğretmenleri ve okulları kontrol edemediği sosyoekonomik faktörler için sıklıkla cezalandırır.
Kaynak: Edutopia
Çeviren: Barış İplikci /ilkevin.com.tr