En erken okul deneyimlerinde şaşkına dönen, hayal kırıklığına uğrayan ve hatta tamamen yıkılan küçük çocuklarla ilgili hikayeler duyduğumda, keşke herkes çocuk gelişiminden anlasaydı diyorum.
Acaba herkes çocuk gelişiminden anlasaydı, çocukların hayatı nasıl olurdu? Eğitimde nasıl değişiklikler meydana gelirdi? Yaşamlarının bu benzersiz dönemi, çevrelerindeki yetişkinler tarafından tam olarak anlaşılsaydı, çocukların yaşamları ne kadar sağlıklı olurdu?
Öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin yarattığı, çocukları hiç bilmedikleri izlenimini edindiğim zaman, tam tersi durumun olması halinde okulların nasıl bir yer olacağı üzerine düşünürüm.
Yazımı yazarken, kendimi herkesin çocuk gelişimini kavradığı bir halde işlerin nasıl yürüyeceği üzerine karalarken buldum. Eğitimde neler değişirdi? Bu özel dönemin tam olarak kavranması halinde, çocukların hayatı ne ölçüde sağlıklı hale gelirdi?
O zamandan beri, işte bazı denk geldiklerim:
– 7 yaşında bir çocuk, şekerlemesini yiyerek ona bir silah şekli verdiği için okuldan atıldı. (Gerçekten bunu nasıl yapabildiler?)
– Hiperaktivite bozukluğuna sahip bir çocuğu olan anne, kızının unutkanlığına çözüm bulmak için yardım isteyen bir mail yolladı.
– Kızı DEHB olan bir anne, sürekli bir şeyleri unuttuğu için kızının teneffüse çıkarılmaması konusunda benden yardım istediği bir mail gönderdi.
– İlkokul öğrencilerinin öğlen yemeklerinde konuşmasına izin verilmemesi ile ilgili pek çok hikaye duyuyorum ve okuyorum.
– Bir anne bana, çocuğunun bilgisayar sanatlarına ilgi duymasını tercih ettiğini çünkü bunun etrafı geleneksel sanattan daha az kirlettiğini ve dağıttığını söyledi.
Çocuk gelişimini anlayan her kimse, ceza olarak araların kaldırılmasının nafile bir çaba olmasının yanı sıra, zalimliği de oluşturacağını bilmeli. Şu günlerde, fiziksel aktivitenin değerini idrak etmek için çocukluk dönemine damgasını vuran obezite krizi hakkında yeterince şey duyduk. İnsanlar, özellikle de çocuklar, hareket etmeye ihtiyaç duyarlar. Ne beyin ne de beden hareketsiz kaldığında uygun biçimde çalışamaz. Gerçekte, 10 dakikadan fazla oturmak konsantrasyonu düşürür ve yorgunluğu arttırır. Ve fiziksel aktivite, özellikle çocukların şu günlerde ailelerinin çocuk gelişimini kavrayamadığı için ortaya çıkan stresi azaltır.
Proje bazlı öğrenim göz önünde bulunduruldukça, eskiden tüm gün sıralarında oturmak zorunda tutulan öğrenciler bu yaklaşımı mantıksız bulacaklardır. Onlar genellikle zorla bir şeyler öğretilen ve bunları yalnızca testlerde uygulamak üzere öğrenen öğrencilerdi. Ancak çocuk gelişimini kavrayan her hangi kimse, bir kişinin ilgi alanlarını takip etmenin gerçekçi ve derinlikli öğrenmenin önünü açacağını görecektir. Kontrolün öğrencilerde olduğu, sorgulamaya dayalı yaklaşımlar, şimdi ve gelecekte, zihin ve ruhu kamçılayacak ve her sorunun sadece bir doğru cevabı olduğu yaklaşımından daha iyisini ortaya koyacaktır.
Ve öğle yemeği sırasında konuşması engellenen çocuklar? Buna birkaç yıl önce tanık oldum ve bir saçmalık olduğunu düşündüğüm şeylerin günlük yaşantıda gerçekten uygulandığını keşfetmeye korktum. Merak ediyorum, çocuklar nerede iletişim kurmayı öğrenecekler? Toplumun bir parçası haline gelmeyi nasıl öğrenecekler? Kesinlikle gözlerini ve ellerini sakınmak zorunda kaldıkları, fikirlerini kendilerine sakladıkları sınıflarda değil. Rahatsız ya da tehdit edildikleri yemekhane yollarında değil. Gün içerisinde tek ve kısacık bir arada da değil. Sosyal gelişim bu gibi ortamlarda nasıl mümkün olabilir? Hiç kimsenin büyürken birden her şeye vakıf hale geldiğini hayal edebiliyor muyuz? Ya da bir topluluğun parçası?
Yukarıda bahsettiğim anne, durumu kabullenmemiş ve kızının yaşadığı durumu okuldaki müdüre ve öğretmenlere taşımış. Ancak, kurallara uymayanlara teneffüs yasağı verilmesi kuralı konusunda hiçbir istisna yapılamayacağı cevabıyla karşılaşmış. Bu kurallar arasında sınıfa hazırlanmadan gelmek ve ders sırasında tuvalet molasına çıkmak da yer alıyor! Bu anneye, bir teneffüs yasağından daha caydırıcı hiçbir şey düşünemediklerini söylemişler. (Yine aynı şeyi söylüyorum: Gerçekten bunu nasıl yapabildiler?)
Bir süre önce, BAM radyo kanalında yayınlanan “Çocuk Gelişimi Hakkında Öğretmenlerin Bilmesi Gerekenler” isimli bir tartışma programına katılmıştım. Çoğu insan, öyle tahmin ediyorum ki, çocuk gelişiminden anlamanın bir öğretmen olmanın standart gerekliliklerden biri olmadığını öğrendiklerinde şaşıracaktır. Belki de şaşırmazlar. Belki de çoğu insan, öğretmenlerin neleri bilmesi gerektiğine karar verenler de dahil, çocukların nasıl geliştikleri (sadece bilişsel olarak değil, aynı zamanda sosyal, duygusal ve fiziksel olarak) ile nasıl öğrendikleri arasındaki tartışmasız bağdan haberdar bile değiller.
Öğretmenlerin ve okul yöneticilerin çocukları hiç tanımadıkları izlenimi yaratan kararlar aldıklarını gördüğümde ya da böyle hikayeler duyduğumda, herkes çocuk gelişiminden anlasaydı her şey nasıl da farklı olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum. En erken okul deneyimlerinde şaşkına dönen, hayal kırıklığına uğrayan ve hatta tamamen yıkılan küçük çocuklarla ilgili hikayeler duyduğumda, keşke herkes çocuk gelişiminden anlasaydı diyorum kendi kendime. Sonra da aklıma şu soru geliyor: Her eğitimcinin ve okul yöneticisinin zaten anlaması gerekmiyor mu?
Çeviren: Barış İplikci /ilkevin.com.tr
Kaynak: Huffpost