Tüm çocukların oyun yoluyla doğal bir şekilde öğrendiği bilinmektedir. Oyun, nesne ya da insanların katılımı ile doğal yollarla meydana gelmektedir. Nesnelere bakmaya, onları manipüle etmeye ve onlarla oynamaya meraklı olan çocuklar için oyun becerileri özellikle önemlidir. Oyun, erken çocukluk programlarında kullanılmaktadır ve çocukların düşünmelerini, motivasyonlarını ve sosyal – duygusal gelişimini harekete geçirdiğinden dolayı oldukça önemlidir.
‘Oyun denilince aklına ne geliyor?’ diye üç buçuk yaşındaki bir çocuğa sorulduğunda ‘eğlenmek’, ‘eğlenmek denilince aklına ne geliyor?’ diye sorulduğunda ise ‘arkadaşımla oynamak’ yanıtını vermiştir. Bu yanıtlardan çocuğun oyun oynama amacının eğlenme, eğlenmenin de arkadaşı ile oyun oynamak olduğu belirgin bir şekilde anlaşılmaktadır. (Aksoy ve Çiftçi,2019) Çocuklar için oyun; doğal, kendiliğinden olan, zevk alınan, sonunda
Çocuk oyunları, hayatın bir çekirdeğidir. Bütün insanlar orada yetişir. (Frobel) İnsanın süregelen hayatında geçirdiği dönemlerin en alt basamağında erken çocukluk dönemi yatmaktadır. Bu dönem ne kadar okul öncesi döneme denk geldiği söylense de ergenlik döneminin sonuna kadar devam etmektedir. Bu dönem de çocuğun kişilik gelişimi ve diğer gelişim alanları olan bilişsel, dil, sosyal duygusal ve
Günümüzde çocuklar, çağımızın hastalığı olarak da nitelendirilen, bilgisayar, tablet, cep telefonu gibi teknolojik araçlarla çok erken yaşlarda tanışmakta ve zamanlarının önemli bir bölümünü bu araçlarla geçirmektedirler. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2013 verilerine göre 6 – 15 yaş grubu çocukların bilgisayar kullanmaya başlama yaşı ortalama 8 iken, internet kullanmaya başlama yaşı 9, cep telefonu kullanmaya başlama
Çocukların eğitimine, açık hava derslerini ve bahçede serbest oyunu katmanın neredeyse bir zorunluluk olduğunu gösteren yeni bir araştırma daha yayınlandı. Avustralya’da okullar için çalışan kuruluş Açık Havada Oyun ve Öğrenme (OPAL) tarafından yapılan yeni bir araştırma, düzenli olarak açık havada serbest oyun oynayan çocukların sınıfta daha iyi konsantre olabildiklerini ortaya çıkardı. Ancak araştırmaya katılan ebeveynlerin
Çocukların, yaşamlarının ilk yıllarında baştan aşağı bir duyu organı gibi var olduklarını belirten, Waldorf yaklaşımının kurucusu olan Rudolf Steiner, çocuklarda doğdukları ortama uyum sağlama sürecinin tıpkı memelilerde olduğu gibi, ilk başta taklit yoluyla geliştiğini belirtir. Çocuğun annesinin duyguları, etrafındaki titreşimler, renk ve ses gibi duyusal etmenler ve annesinin çocuğun etrafını kuşatarak yarattığı yaklaşım, çocukta kalıcı
- 1
- 2