Okula akranlarından daha erken yaşta başlayan çocuklar eğitim hayatlarında zorluk çekiyorlar. Anaokulundaki sınıf arkadaşlarından bir yaş küçük olan çocuklar, haliyle onlara oranla daha az olgun ve daha enerjik oluyorlar ve dikkatlerini uzun süre korumakta daha fazla güçlük çekiyorlar.
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırmacıları tarafından The New England Journal of Medicine adlı dergide yayınlanan yeni bir çalışma, okul hayatına erken yaşta başlayan çocukların başka bir riskle daha karşılaştıklarını gösteriyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde okula son kayıt tarihi 1 Eylül olan bölgelerde çok sayıda çocuğun katılımıyla yapılan araştırma, Ağustos’ta doğan çocuklarda DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) teşhisi ve tedavisi ihtimalinin kendilerinden büyük sınıf arkadaşlarına oranla yüzde 34 daha fazla olduğunu gösteriyor.
Harvard Tıp Fakültesi’nde doçent olarak görev yapan araştırmacılardan Timothy Layton şöyle diyor: “Elde ettiğimiz bulgular, ilkokulun başlarında yaşça büyük sınıf arkadaşlarına oranla daha az gelişmiş olduğu için çok fazla sayıda çocuğun DEHB için aşırı tanı kurbanı olduğu ve bu çocukların gereksiz yere tedavi edildiği ihtimalini gözler önüne seriyor.”
DEHB, beyni yapısal ve kimyasal olarak etkilemenin yanı sıra beynin çeşitli bölümlerinin birbirleriyle olan iletişim yollarını da etkileyen kronik nörobiyolojik bir bozukluk. Oğlan çocuklarında belirtiler hiperaktivite ve dikkatsizlik olarak kendini gösterme eğilimindeyken; kız çocuklarında dalgınlık ve söylenenleri yapmakta güçlük çekme olarak ortaya çıkabiliyor.
DEHB teşhisi oranları son yirmi yılda tam iki katına çıktı. 2016 yılında Birleşik Devletler’deki çocukların yüzde 5’i DEHB ilaçları kullanıyordu. Araştırmacılar bu ani artışı DEHB’nin artık daha fazla biliniyor olmasına ve DEHB’ye sahip çocuk sayısında gerçekten de bir artışın meydana gelmiş olmasına bağlıyorlar, ancak durumun bu hale gelmesinde aşırı tanının büyük bir rol oynadığını da kabul ediyorlar.
Doğum tarihinin DEHB teşhisi üzerindeki etkisi
Bir çocuğun doğduğu gün, eğitim hayatındaki deneyimlerini büyük ölçüde şekillendiriyor: Okula son kayıt tarihinin 1 Eylül olduğunu hayal edin. Yani, çocuğunuz okula başlamak için bu tarihten önce beş yaşına girmiş olmalı. 15 Ağustos’ta beş yaşına girmiş olan Lucas adlı bir çocuğun, 15 Eylül’de beş yaşına girecek olan Jack isimli çocukla aynı sınıfta olacağı anlamına geliyor bu.
Jack, küçük Lucas’la karşılaştırıldığında yaklaşık beşte bir oranında daha uzun süredir hayatta. Gelişimsel açıdan bu süre “sonsuzlukla” eşdeğer. Bu nedenle, Jack’in daha gelişmiş bir öz-denetim becerisine sahip olma olasılığı ve sakin bir şekilde oturup öğretmenini uzun süre dinlemek gibi okulda gerekli olan eylemleri gerçekleştirme ihtimali daha yüksek.
Araştırmacılardan Anupam Jena şöyle diyor: “Çocuklar büyüdükçe, yaşlarından kaynaklanan küçük farklılıklar zamanla dengelenir ve yok olur. Ancak davranışsal açıdan baktığımızda, 6 yaşındaki bir çocuk ile 7 yaşındaki çocuk arasındaki fark oldukça belirgindir.” Beş yaşındaki çocuklar için normal kabul edilen davranışlar, altı yaşındakiler için “gelişmemiş” olarak tanımlanıyor.
Harvard Tıp Fakültesi araştırmacıları, 2007 ile 2009 yılları arasında doğan 407.000’den fazla ilkokul çocuğunu 2015 yılının sonuna kadar takip etmek için büyük bir sağlık sigortası veri tabanının kayıtlarını kullandılar. Doğum aylarını (Ağustos ve Eylül olmak üzere) temel alarak DEHB tanılarındaki farklılıkları karşılaştırdılar.
Analizde, 1 Eylül’ün son kayıt tarihi olduğu bölgelerde Ağustos’ta doğmuş çocuklara DEHB teşhisi konulması ihtimalinin Eylül ayında doğan çocuklara oranla yüzde 30 daha fazla olduğu ortaya çıktı. Bu farklılıklar, son kayıt tarihi farklı olan okullarda gözlemlenmedi.
DEHB tanısı koymak uzmanlık isteyen bir iştir: Ebeveynlerin, eğitimcilerin, yöneticilerin ve sağlık çalışanlarının çocuğun gerçekten yardıma ihtiyacı olup olmadığı üzerine iyice düşünmelerini gerektirir. Araştırmacılar ayrıca, okulların DEHB teşhisi konusunda sorumlu tutulması ve öğretmenlerin belirtilere sahip çocukları tıbbi değerlendirmeye sevk etmesi için teşvik edilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Ancak anketlere göre öğretmenler, onları öğrencilere tanı koymaya teşvik eden şeyin şefkat duygusu olduğunu belirtiyor:
“Bir öğretmen olarak, öğrencilerimin bana yardımcı olmaları ya da günümü güzelleştirmeleri için ilaç kullanmalarına gerek olmadığını düşünüyorum. Ama şunu da belirtmeliyim ki ilaçların, çocukların küçük omuzlarına çok ağır gelen ve kontrol edemedikleri yükleri kaldırdığına şahit oldum,” diyor bir öğretmen.
Diğer öğretmenlerse, günümüz çocuklarının gerçekçi olmayan standartlara tabi tutulduğuna dikkat çekerek sorunun asıl kaynağının, öğretmenlerin gelişmemişliği DEHB olarak yorumlamasının değil, okulların anasınıfı çocuklarına dayattığı yüksek beklentiler olabileceğine dikkat çekiyorlar. San Francisco’dan bir öğretmen şöyle yazıyor: “Anaokulu öğrencisi olduğum 80’li yıllarda çocukların kendileri tarafından yönetilen oyun ve keşif ön planda tutulurdu. Ancak artık, sınıfımdaki dört-beş yaşlarındaki çocuklardan yıl sonuna kadar okumayı sökmeleri, toplama ve çıkarma işlemlerini yapmaları bekleniyor.”
Çocukların okula geç başlamaları işe yarıyor
Başka araştırmalar da çocukların okula erken kayıt yaptırmalarının onlara akademik ve duygusal olarak zarar verdiğini gösteriyor. Toronto, Northwestern ve Florida üniversitelerinin ortak olarak gerçekleştirdiği 2017 yılına ait bir çalışma, okula son kayıt tarihi 1 Eylül olan Florida’da yaşayan Ağustos doğumlu çocukların ilkokul test puanlarının ve üniversiteye gitme ihtimallerinin daha düşük; çocuk suçlarından hapse girme ihtimallerinin ise daha yüksek olduğunu buldu. Bu araştırma ebeveynlerin eğitim ve gelir seviyeleri dikkate alınmadan gerçekleştirildi.
Çocuklara sınıf tekrarı yaptırmanın ya da okula kayıtlarını bir yıl ertelemenin de faydaları var gibi görünüyor. Stanford Üniversitesi’nin 2015 yılında yaptığı bir çalışma, anasınıfına bir yıl kadar geç başlayan Danimarkalı çocukların öz-denetim becerilerinin büyük ölçüde geliştiğini gösteriyor. Beklemek; dikkatsizlik ve hiperaktivite seviyelerini yüzde 73 oranında azaltıyor. Araştırmacılar, bu etkilerin kalıcı olduğunu belirtiyor. Okulu ertelemek, 11 yaşındaki sıradan bir çocuğun normalden fazla dikkatsizlik ve hiperaktivite belirtileri göstermesi ihtimalini – bu ihtimalin zamanla artacağı beklentisinin aksine – tamamen yok ediyor. “Etkinin ne kadar kalıcı olduğunu görmek bizi biraz şaşırtmıştı açıkçası,” diyor araştırma ekibinden eğitim profesörü Thomas Dee.
Finlandiya ve Almanya gibi ülkelerde çocuklar okula nispeten daha geç başlıyorlar. Çocuklar, çocukluk diye adlandırılan “kayıp zaman”ı yaşadıkları için hayatlarının ilerleyen dönemlerinde daha başarısız olmuyorlar. Finlandiyalı 15 yaşındaki çocuklar uluslarası testlerde çok iyi sonuçlar alıyorlar.
Ancak şu anda, okula geç başlayan çocuklar genellikle iyi eğitimli ve varlıklı ebeveynlerin çocukları, ki bu durum okulda daha fazla eşitsizliğe yol açıyor. Peki başka ne yapabiliriz? Son yapılan araştırmaya göre yapabileceğimiz şeylerden biri de, DEHB teşhisi koymadan önce yaş unsuru üzerine dikkatlice düşünmek. Araştırmacılara göre çocuğun yaşı, aynı sınıftaki akranlarına göre dikkate alınmalı ve teşhis nedenleri iyice araştırılmalı.
Kaynaklar: Eğitimpedia / Quartz