En doğal öğrenme aracı olan oyunların çocukların kendilerini keşfetmesine yardımcı olduğunu söyleyen ve ‘Oyun çocuğun dili, oyuncaklar da kelimeleri’ diyerek düşüncelerini dile getiren Kazandı ile kendisi ve çalışmaları hakkında özel bir röportaj yaptık…
Sizi ve çalışmalarınızı yakından tanıyabilir miyiz?
Akademik kariyerimi İngiltere’de tamamladıktan sonra yurt içi ve yurt dışında eğitim alanında çalışmalara ve eğitimlere imza attım. Her zaman ‘Mutlu çocuklar, mutlu yarınlar’ düşüncesiyle çalıştım. Çalışmalarımda erken çocuklukta özel eğitim, Down Sendromu, serebral palsi, otizm, erken çocuklukta yabancı dil öğretimi ve okuma edinimi konularına odaklandım. İngiltere’de bugüne kadar birçok devlet okulunda özel eğitim ve uzmanlığı ve danışmanı olarak görev yaptım. Ayrıca Aile Sağlık Bebek Klniği’nde 0-2 yaş bebek gelişim uzmanı olarak çalıştım. Yakın zaman önce eşim Prof. Dr. Mert Kazandı’nın işleri nedeni ile Türkiye’ye döndüm. Hala İngiltere’de çalışmalarım sürüyor aynı zamanda.
Bu alana yönelmenizin nedeni neydi?
Karakterimizin ve kişisel gelişimimizin çok büyük oranda 0-6 yaş arasında yaşanıyor. O yüzden bu yıllar çok önemli. 19 yaşında İngiltere’ye gittim ve eğitime başladım. Çocuklara karşı hep ilgim vardı. Tıp eğitimim süresince bir yandan çoçuklarla çalışma fırsatım oldu. Çocuk gelişiminin en başından başlayarak, özel eğitim, aile bebek kliniklerinde, onkoloji çocuk bölümünde çocukların gelişimini takip ettim.
Çocuk Akademisi’nde hangi alanlarda hizmet veriyorsunuz?
Erken çocukluk eğitimi benim için çok önemli. Akademide bu anlamda; bireysel eğitim programları, gelişim değerlendirmeleri ve testlerin yanı sıra Makaton işaret dili destekli duyu bütünleme ve dil gelişimi destekli aktiviteler, Montessori eğitimi destekli İngilizce ders programı, floortime ile duyu bütünleme programı, Otizm spektrum bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, serebral palsi ve down sendromu programları ile hizmet veriyoruz. Ayrıca JASPER (ortak dikkat, sembolik oyun, katılım) Tedavisi ve Yaklaşımı ve çocuk merkezli oyun terapileri kullanıyoruz.
Çocuklar için oyun oynamanın son derece önemli olduğunu sık sık vurguluyorsunuz. Bu konuda ve oyun terapisi hakkında bize neler söylersiniz?
Çocuk, oynama biçimiyle yaşadığı duyguları ve düşünceleri deneyimleyip yaşadıkları problemlere yönelik çözüm yolları üretir. Bu bağlamda oyun terapisi çocukların duygu ve düşüncelerini ortaya koyabilmelerini sağlayan önemli bir araçtır. Oyun terapisi sırasında değişik roller üstlenen çocuklar dünyayı kendi duyuları aracılığıyla anlamaya çalışır. Oyun becerilerinin çocukların gelişimesinde büyük katkısı var. Oyunlar, eğitim sürecine istekliliğin arttırılması, motor becerilerin geliştirilmesi, yeni becerilerin öğrenilmesi ve iletişim yeteneğinin kuvvetlendirilmesi için gerekli. Oyun ile çocukların hem kas hem de zihinsel becerileri gelişiyor. Çocuklar çeşitli oyunlar oynayarak nesneleri ayırt etmeyi, hangi nesneyi nerelerde kullanabileceklerini ve birbirinden farklı nesneler arasında ilişki kurmayı öğrenir. Gündelik hayattaki yemek yemek gibi birçok temel ihtiyaçlarını bu oyunlar sayesinde kendi başlarına karşılayabilmeye başlarlar.
Erken Çocukluk Eğitim kavramı ülkemizde çok yeni. Bu alan neden bu kadar önemli?
Erken çocuklukta erken tanı aslında çok fazla bilinmiyor dediğiniz gibi. Yeni bir alan Türkiye’de, ben de ilklerinden biriyim. Erken çocuklukta tanılamadan daha çok ben çocukların gelişimdeki eksikliklerin desteklenmesi noktasında; ihtiyaçları olan alanları belirleme, öğrenme motivasyonunu artırma, dikkat, odaklanma gibi becerilerini destekleme ve onu doğru yönlendirme konularında destek veriyorum. Erken tanı hayat kurtarır evet ama erken çocukların ihtiyacı doğrultusunda destek verirsek tanılar doğru konur. 0-3 yaşta erken tanılama benim için gözleme dayalı olmalı, uzun vadede değerlendirmeler bizi gerçek tanıya ulaştırıyor. Erken Çocukluk Eğitimi 0-6 yaşta çocuğun gelişimsel özelliklerine göre var olan potansiyelini daha fazla yükselmesine olanak sağlar, eksikliklerini tamamlamasına yardımcı olur. Bu noktada oyun gruplarının çok faydasını görüyoruz. Bu gruplarla konuşmayan çocuklar konuşuyor, göz teması kurmayan çocuklar iletişime geçiyor, oyun sürdürebilir hale geliyor. Grup içinde sosyalleşme adına okul öncesinde desteklenecek büyük bir adım aslında oyun grupları…
Size gelen ve danışan aileler ve çocuklar için nasıl bir süreç izliyorsunuz?
Öncelikle çocuğun neye ihtiyacı var noktasından başlıyorum çalışmaya. Önce bir kaç seans çocuğu tanıyorum. Öğrenme güçlüğü var mı, fiziksel gelişimine bakıyorum. Eğer çocukta öğrenim güçlüğü var ise birebir seanslar yapıyoruz. Ancak çocukta öğrenim güçlüğü yok sadece sosyal iletişim bozukluğu, akran iletişim bozukluğu, konsantrasyon bozukluğu, oyun sürdürememe ve kuramama var ise özel desteği kesip küçük gruplar yapmayı tercih ediyorum. İngiltere’de genelde bu şekilde çalışıyoruz. Türkiye’de ise birebir seanslar çok fazla yapılıyor ancak her zaman unutulmamalıdır ki, çocuk çocukla büyür ve gelişir. Her çocukta oyunun iyileştirici gücü vardır. O yüzden çocukların mutlaka akranlarıyla sosyalleşmesi gerekir. Biz bunu çocuğa vermediğimizde boşluk artıyor ve yanında sürekli bir yetişkin arar hale geliyor. O yüzden bire bir desteği az tutarak, çocuğu ortak oyun grubuna dahil ediyorum. Bu yöntem, çocukların bağımsız çalışma becerilerinin gelişmesine önemli ölçüde katkı sağlıyor. Ortak oyunu destekliyoruz. Böylelikle çocukta empati duygusu gelişiyor. Çocukların birbirleriyle ortak oyun sürdürebilmesi çok önemli. Biz de ilk olarak buna bakıyoruz.
Aileler size hangi noktada ulaşmalı?
İlk doğduğu andan itibaren aileler çocuklarını dikkatlice gözlemeli. Bizim için sözsüz dönemdeki davranışlar çok önemli. Örneğin; yenidoğan bebeğe anne sütü verirken anne ile bebek arasında göz teması olur. Bu da bizim için anne ile bebek arasındaki en temel iletişimdir. Bu süreçte genelde çocuk doktorları büyük rol oynuyor. 0-1 yaş aralığını iyi takip ediyorlar. Çocuk büyüdükçe ifade edici bir dil olmasa bile anladığını belli eden hareketler sergiler. İşaret dili ilk beklediğimiz şeydir. Örneğin, konuşamaz ama sesler ve işaret ile geçen bir kediyi gösterir. İletişimin ilk ifadesinin baş unsurudur işaret dili. Fiziksel gelişim de bizim için çok önemlidir. Çocuk ellerini kullanabiliyor mu, göz gelişimi nasıl, gözlerde kayma var mı, sese tepki veriyor mu, seslendiğimizde bakıyor mu? Bu unsurlara çok dikkat ederiz. Çocuğa bütünsel bir şekilde yaklaşıyoruz. Örneğin oturma var mı? 9 ay tamamlandı ama oturması gecikti mi? Çiğneme, emme problemi var mı, tüm bunlar bizim ilk olarak kontrol ettiğimiz şeyler oluyor. Çocuklar bir yaştan sonra alkış ve taklit yaparlar, taklit yoluyla öğrenirler. Çocuk taklit yapmıyorsa, nesneleri kavrayamıyorsa, ismine cevap vermiyorsa, dönüp bakmıyorsa, oyuncakları ile bir yaştan sonra anlamlı ilişkiler kurmuyorsa, ses taklidi yapmıyorsa, sizi ve nesneleri takip etmiyorsa orada bir sorun olabilir. Annesi odadan çıkınca ağlamaya başlayan bir bebeğin bile iletişim içinde olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü insan olmanın en önemli unsuru nedensellik arayışıdır, bizi diğer canlılardan ayırır. Çocukta bu nedensellik arayışı var mı konusunda aileler çok dikkatli olmalı. Ayrıca dil gelişimde gecikme, oyun oynamada isteksizlik, davranış problemleri vurma, öfkesel nöbetler geçirme, uyku ve beslenme problemleri, tuvalet alışkanlığı dikkat edilmesi gereken noktalardır.