İyi özel eğitim öğretmeni bulmak giderek zorlaşıyor. Pek çok okulda öğretmen sıkıntısı çekiliyor.
Neden? Zor bir konu.
Düşük ücretlere ve gürültülü sınıflara razı olsanız bile özel eğitimin bir başka zorluğu var: Müthiş kırtasiye yükü.
Bunu bizzat biliyorum çünkü ben de bir özel eğitim öğretmeniydim ve bununla baş edememiştim. Bunu itiraf etmekten neredeyse utanıyorum ama sadece bir yıl sürdürebildim özel eğitim öğretmenliğini.
Özel eğitim öğretmenliğini seçmemin sebebi, yapılması gerekenin bu olduğunu düşünmemdi. Öğrenme zorluğu çeken öğrencilere yardım etmek istiyordum ama sonra bunun işin sadece bir kısmı olduğunu fark ettim.
Kırtasiye işleri, toplantılar, mali sorumluluklar sonunda canıma tak etti. Bunlarla başa çıkamıyordum ve yapamayacağımı anladığım bir işte çalışmaktan bıkmıştım. Bu kadar basit.
Bu yüzden, neden öğretmen sıkıntısı yaşandığını araştırırken, öğretmenlerin mesleği bıraktıklarını görmek şaşırtıcı gelmedi. Bunu anlıyorum.
Ama arkadaşlarımın ve meslektaşlarımın nasıl olup da meslekte kaldıklarını merak ediyorum. Özellikle de meslektaşım Stephanie Johnson’ın.
Stephanie’yi üniversite yıllarından tanıyorum. Üç yıl önce Brigham Young Üniversitesi’nde aynı özel eğitim programındaydık. Ama üç çocuk annesi olan ve kırklı yaşlarından sonra okula dönen Stephanie bildiğiniz öğrencilere pek benzemiyordu.
Stephanie şimdi, büyük oranda engelli öğrencilerin devam ettiği Oak Canyon Ortaokulu’nda, sekizinci sınıflara matematik ve dokuzuncu sınıflara İngilizce dersi veriyor.
“Sınıfta olmak benim için bir keyif”
Stephanie’nin sınıfında bir matematik dersine girdim. Derste bir çizginin eğiminin nasıl bulunacağını problemlerle anlatıyordu. Hani şu x ekseni, y ekseni ifadelerinin geçtiği türden problemler, bilirsiniz. Öğrenciler bazı problemleri tahtadan defterlerine geçirip çalışmaya başladılar.
Sınıf şaşırtıcı bir şekilde sessizdi, öğrenciler konuya odaklanmıştı. Eğer sınıfta ben öğretmen olsaydım arkama yaslanır, ayaklarımı masaya dayar, bunun keyfini çıkarırdım.
Ama Stephanie öyle yapmıyordu.
Sıralar arasında dolaşıyor, her öğrencinin yanında yere diz çöküyor, yaptıklarını kontrol ediyordu. Kendisini çok rahat hissettiği belliydi.
Ben de birkaç öğrenciyle ilgilendim. Hepsi sorularıma aynı tepkileri verdi.
Matematiği seviyor musun?
Hayır.
Matematiğin iyi mi?
Hayır.
Bayan Johnson’ın dersleri nasıl gidiyor?
İyi. O anlatınca anlıyorum.
Stephanie daha sonra bana, “Öğrencilerimin bir şeyi kavradığı ya da ‘işte bu!’ dedikleri anlarda sınıfta olmak benim için bir keyif” diye anlattı.
Öğrencilerin ‘İşte bu!’ dedikleri anların küçümsenmemesi gerekiyor. Stephanie’nin öğrencilerinin her birinin bir öğrenme zorluğu var. Pek çoğu dersleri, özellikle de matematiği kesinlikle takip edemiyor.
Ama girdiğim derste, yüzlerinde bir gayret ifadesiyle defterlerine not alıyorlardı. Hiçbiri dersten uzaklaşmış gibi görünmüyordu.
Bu beni şaşırtmadı. Stephanie’nin güçlü bir öğretmen olacağı üniversite yıllarımızdan belliydi.
Stephanie, özel eğitimi öncelikle ebeveyn bakış açısıyla anlamıştı. Oğlu Alec, ikinci sınıftan dokuzuncu sınıfa kadar özel eğitim sınıflarındaydı. Stephanie, çocuğunun farklı öğrendiği söylenen bir ebeveynin yüreğine çöken acıyı ve endişeyi çok iyi biliyordu.
Stephanie, “Şimdi öğretmen olarak, ‘Ne hissettiğinizi çok iyi anlıyorum, ben de oralardan geçtim, her şey iyi olacak’ diyebiliyorum,” diyor.
Stephanie üniversitedeyken bir ortaokulun özel eğitim sınıfında beş yıl boyunca yardımcı öğretmen olarak çalışmıştı. Ayrıca son derece gayretli ve çok iyi bir öğrenciydi.
Bu yüzden hepimiz ona hayrandık. Bizim için yol gösterici oluyordu hep. Hazırlandığımız işin amacını görmemizi sağlamıştı.
Stephanie o günleri, “Neden orada olduğumu çok iyi biliyordum,” diye hatırlıyor. “Keşke şimdi de daha iyi bilebilseydim.”
Haftanın günleri yetmiyor
Dışarıdan bakıldığında Stephanie her şeyi kontrol altına almış gibi görünüyor ama o böyle hissetmiyor.
“Bunu nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. Sadece, yapacak çok fazla iş var” diyor.
İş derken ders anlatmayı, ders planı hazırlamayı hatta sınıf düzenini bozan öğrencilerle uğraşmayı kastetmiyor. İşin bu kısımlarını seviyor.
“Her şeyin kitabına uygun olmasından, yasalardan ve kırtasiye işlerinden söz ediyorum.”
Bütün bunlar üç kelimeyle özetlenebilir: BEP, yani Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı. (IEP, Individualized Education Program) Özel eğitimde her öğrenci için ayrı bir program bulunur ve her BEP için saatlerce mesai harcanması gerekir.
Formlar güncellenir, veriler takip edilir. Ayrıca ebeveynler ve diğer çalışanlarla fazladan toplantılar yapılır. Bunu, Stephanie’nin 43 öğrencisi için hesapladığınızda, Stephanie’nin boş zamanlarının neye harcandığını bulmuş olursunuz.
Stephanie, “Her gün işte saatlerce kalıyorum” diyor. Bitiremediği işleri de eve götürüyormuş.
2011 yılında, Kansas Üniversitesi’nde bir özel eğitim profesörü olan Donald Deshler, kırtasiye işlerinin kaç saat sürdüğünü incelemeye başladı. Bir doktora öğrencisiyle birlikte, herhangi bir özel eğitim öğretmeninin iş yükünün ne olduğunu bulmak için işe koyuldular.
Birkaç öğretmeni, çalıştıkları gün içinde gözlemlemeye karar verdiler. Deshler, “Tuvalete gittikleri zaman haricinde her an peşlerindeydik” diyor.
Öğretmenin herhangi bir iş gününü, ayırdığı zamanın yüzdesine göre dört ana kısma ayırmışlardı:
İdare, BEP kırtasiye işleri ve idari sorumluluklar: Yüzde 33
Diğer öğretmenlerle işbirliği, birlikte dersler, diğer öğretmenlere asistanlık ve toplantılar: Yüzde 27
Sınıfta ders anlatıp öğrencileri eğitme: Yüzde 27
Sorunları tespit etme, sınama ve veri takibi: Yüzde 13
Deshler, sınıfta ders anlatmaya harcanan yüzde 27’lik kısmın sadece yüzde 21’ini “özel eğitim”, yani öğretmenin öğrencinin bireysel ihtiyaçlarına odaklanmış, kanıta dayalı yöntemler kullandığı eğitim olarak değerlendiriyordu.
“Zamanlarının en fazla yüzde 21’ini ders vermeye ayırıyorlar. Bu da kabaca haftada bir gün demek,” diyor Deshler. “Öğretmenlerin neden yılgınlık hissettiği bu veriden de anlaşılabiliyor.”
Bu yılgınlık, Stephanie gibi iyi öğretmenlerin mesleklerini sürdürüp sürdüremeyeceklerini sorgulamalarına da neden oluyor. Stephanie sürekli işi bırakmayı düşündüğünü söylüyor.
“Artık çok yoruldum,” diyor. “Ama çocukların hayatlarını değiştiriyorum, bir fark yaratıyorum. Öyleyse bunu neden bırakayım?”
Stephanie köşeye sıkışmış durumda. Müthiş zor bir işle ilgili, müthiş zor bir karar bu.
Kaynaklar:
Egitimpedia // nprEd