Dinlemek ve gözlemlemek, edilgen eylemlerdir. Annelerin dediği gibi bir kulaktan girip ötekinden çıkarlar. Ya da çok ciddi faydalı öğrenme aktiviteleri olabilir. İkisi arasındaki fark, dinleyenin niyetinde açığa çıkıyor: Dinlediğiniz meseleyi neden dinliyorsunuz ve bunun ne kadar farkındasınız?
İkinci bir dili nasıl öğrendiğimize dair yapılan bir araştırma, etkili bir şekilde dinlemenin kelimelerin basitçe kulağımıza girip onları duymamızdan daha fazlası olduğunu ortaya koyuyor. Bu, daha çok aktif bir şekilde bilgiyi yorumlama ve anlamlandırma süreci. Yetenekli dil öğrencilerinin spesifik dinleme stratejileri geliştirdiği de çalışma tarafından ortaya kondu. Dahası, araştırma bu stratejileri uygulayan öğrenciler daha iyi dinleyiciler haline de geliyor.
Ottawa Üniversitesi araştırmacılarından Larry Vandergrift, ikinci dil olarak Fransızca öğrenen 106 lisans öğrencisi üzerinde yaptığı çalışmayı 2010 yılında yayınladı. Öğrencilerin yarısına, sesli okunan metinleri dinleme ve onlarla alıştırma yapma yönteminin izlendiği geleneksel bir yaklaşımla eğitim verildi. Aynı yeterlilik seviyesine sahip olan ve aynı öğretmenden ders alan öğrencilerin diğer yarısına, nasıl dinlemeleri gerektiği ile ilgili çok net yönergeler verildi. Vandergrift, Dil Öğrenmek – Language Learning dergisinde çalışmasının sonuçlarını yayınladı: Bir anlama testinde ikinci grup, belirgin bir şekilde birinci gruba göre daha iyi bir performans gösterdi. Bu gelişmenin özellikle daha az akıcı Fransızca konuşan öğrenciler arasında görüldüğü belirtildi.
Peki bu öğrenme stratejileri nelerdir?
Yetenekli dinleyiciler, dinleyecekleri konuşmalara ya da derslere giderken oradan neyi öğrenmek istediklerini belirleyip giderler. Dinlemeye bir amaç koyarlar ve konuşmacının söyleyecekleri hakkında tahminler yürütürler. Konuşma başlamadan önce de zihinsel olarak konu hakkında ne bildiklerinin ve neyi takip etmeleri gerektiğinin farkındadırlar.
Konuşma başladığında, odaklarını konuşmada sabitlerler. Kendilerinin gereksiz detaylarca savrulmasına izin vermezler. Tersine, anlamadıkları şeylerin notunu alırlar ve bunların ne anlama gelebileceğine dair fikirlerini kağıda yazarlar.
Hepsi devam ederken, bu insanlar ne dinlediklerini ve kendilerinin bundan ne anladıklarını sürekli tartarlar. Eğer yargılarında konuşmayla çelişkiler varsa sorular hazırlarlar, böylece cevapları daha sonra takip edebilirler.
Bu tüm bahsedilenler üstbilişle ilgilidir ya da düşünme üzerine düşünmekle. Araştırmacılara göre üstbilişleri üzerine düşünenlerin öğrenme süreçleri daha gelişkin oluyor.
İyi öğrenenler, nasıl düşündüklerinin farkında olanlardır
Yaparak öğreniriz. Aynı zamanda izleyerek de öğrenebiliriz. Bir salsa öğretmeninin hareketlerinden adımları ya da tenis koçundan doğru servis vuruşunun tekniğini öğrenebiliriz ve kendi yetilerimizi bu yolla geliştirebiliriz.
Özellikle fiziksel-motor hareketleri öğrenmede işlevsel olan gözlemleme, öğrenme sürecini de hızlandırıyor çünkü beynimiz diğer insanların eylemlerini bizim zihnimizdeki karşılıklarına haritalandırıp bu yansımaları daha ayrıntılı ve isabetli hale getiriyor. Beyin taramalarını kullanarak, bilim insanları bu sürecin nasıl işlediğini fiziksel olarak takip edebilmekteler.
Gözlemlemekten en çok fayda sağladığımız zaman ise bunu bilinçli şekilde yapmak. 2006’da yapılan bir araştırmada, Oregon Üniversitesi’nden Scott Frey insanların beyinlerindeki motor öğrenme bölgelerinin niyetli bir şekilde izleme yapıldığında daha fazla çalıştığını ortaya koydu. Yapılan deneyde bir oyuncağın birleştirilip parçalanmasının yer aldığı videoyu izleyen denekler iki gruba ayrıldı ve bir gruba bununla ilgili sorular geleceği söylendi. MR sonuçlarına göre yönlendirilen grubun videoyu izlerken motor öğrenme bölgelerinin daha çok çalıştığı görüldü.
Kısacası, öncelikli olarak gördüğümüz şeyleri beynimizin daha iyi öğrendiği ortaya çıktı.
Çeviren: Barış İplikci /ilkevin.com.tr
Kaynak: kqed